3 Mart 2013 Pazar

Herkes bir gün ölürken ben niye her gün ölüyorum

Bu sabah yağmur yok İstanbul'da, gözlerimden içime akan hava durumu var. Ah ben nerelere gideyim. kendimi yine hiç bir yere hiç bir mekana koyamadığım duygularlayım.. Ne artık uzak sayılmayan dağların koyağı ne ovaların çimeni ne derelerin çağıltısı kaldı. Gürültülü sokakların düşüncesiz insanların gereksiz klaksonların arasından kaçıp gitsem istiyorum. Çocukluğumda inek otlattığımız yamaçlardan, gürgen ağaçlarının gölgesinden, kuş seslerinden, dere çağıltısından, bir de ineklerin çan seslerinden başka şey kalmamış belleğimde. Bu belleğin üstüne bir şehir inşa edilir miydi. Edilemezdi. Böyle bir kayıtın üstüne çekilen diğer bütün sesler örtemedi çocukluğumun seslerini... İşte fındık dalına asıllı radyolardan sızan Neşat Ertaş türküleri. "sevsem öldürürler sevmesem öldüm".... Mart 2013 gelmiş. Kim çağırmış ömrümün kışına bu mevsimi...erik ağaçlarının cemrelere kanıp çiçeklendiği mevsim. Ölmek için erken yaşamak için geç mevsim. bahar gelirken hüznün en koyusu sarıyor beni...aynı gözlerle bakmak istiyorum kiraz çiçekleri açmış yeni yeşillenen vadilere... Ben nerelere gideyim. hangi evin hangi odasina bırakayım kendimi. Çocukluğumun geçtiği yerlere götürmeyin beni çocukluğum geçmedi benim. Niye herkes bir gün ölürken ben her gün ölmekteyim......