Bizim köyde abi yoktu, senden büyük erkek kardesler aga idi. Abi ve ya ağabey şehirde olunurdu.
Benim küçükagam yusup (yusuf'un köycesi) feşel (yaramaz) bir çocuktu. Bizi(hamiye ve ben) döverdi. Bize tek Agalığı her kafası attığında pataklamaktı. Biz de habire "Neneee Neneee!!"diye ağlar -bize vurmaması için- cezalandırmasını annemden isterdik. Güney mahallenin yalnız vadisi bizim vakırtımızla (gürültü) dolardı. Ve Nene'm feryadımıza vaktinde yetişmezdi.
Bütün erkek çocuklar gibi sorumsuz olan agamız orta okulda cigara içmeye başlamış. O yılların bafra ve ikinci (filtresi sigaraları) idi bunlar. Kimse görmesin diye bir mendile sarar Dumbalak bayırında bir taşın kovuğuna saklardı.
Hikaye, yani Dram , erken yaşta sigara içmek üzerinedir.
Agam,
Küçükken (hangimiz ağır hasta olmadık ki) ateşli bir hastalık geçirmişsin Nenem seni Beşikdüzü'ne götürmek istemiş ama karayolları bakımevinin orada sel yolu kapattığı için öteye geçemeyip geri dönmüşler.
Ben Zonguldağa Liseye başlarım diye gelmiştim. Ama kandırılmışım okul mokul yok,
dedi Babam. Sen İnsan Gücü eğitim ve Çıraklık okuluna" gidiyor, o tek odalı (ikinci makastaki garip eve) 50 lira getiriyordun. Ben o parayı alıp samsuna yatılı okula kaçma serüvenimi başlattım ...zonguldak'tan ayrıldıktan sonra bi daha ne zaman bir araya geldik aklımda yok..
Bir gün kurstan/torna tesviye atölyesinden gelirken gözlerin kararmış ve bir simitçinin büfesine kadar zorla yürüyüp simit kapıp-kıtlıktan çıkan sefiller gibi -yemeye başlamışsın...bunun bir diabet belirtisi olsuğunu bilmiyordun tabii.
Sonra (23 yaşında galiba)insülinli şeker haplı, diyetli yaşama geçtiğini söyledi birimiz..Bir kere (zonguldakta tayinimi bekliyordum 17,5 yaşımda) babam beni düğüne götürmek istedi. Küçüklüğümden beri sevmem düğünleri. Gitmedim. Bu agam (artık abi idi) beni fena halde dövdü. Büyüklerimize el kaldırmak yasaktı. Elini ısırdım.(komik değil) Bu defa daha beter vurdu kafama.. Bir hafta saçımı tarayamadım...
Çok sinirliydin. O çok sinirli. Çok asabi, o çok sinirli.. dokunma değme ..derlerdi.
Evlilik, çocuklar..
Biz devamlı ziyaretine gelirdik. Bir akşam aşağıda ağaçlar içinde kiracı olduğunuz evde " bu makası kim kullandı, ben size kullanmayın demedim mi" diye bağırdın. Kimseden ses çıkmadı. Makası elinle ikiye böldün ve balkondan aşağı fındık bahçesine fırlattın...
Yusuf çok sinirli. Öfkeli.Çocuklara bağırıyor,despot....otoriter
Hangi baba otoriteyi temsil etmiyor ki.
Bir mevzuyu on kere açıklasam,anlatsam yine bildiğini okuyordun. Nuh der peygamber demez cinsinden..
Kendi işlerinde çok titiz, düzenli.
Her malzemenin yeri vardı ve yerinde idi. pense, çivi, çekiç vida, mala, keski...
Yıllar geçti
Hoş biz ailecek alenen sinirliler ve içten sinirliler olarak ikiye ayrılabiliriz. İçimiz yumuşak sulu göz...Dış kat sert kırılmaz kabuk.
İşte sen bir buçuk senedir fena halde hastasın, yataktasın, eriyorsun. O kadar dirençliymiş ki bünyen bir deri bir kemik tarifine aynen uygun yatakta öylece yatıyorsun.
Gerek ilaçlar gerekse ağır diabetik nöropati nedeniyle algı, his yer yer azaldı, kimi organlarda tamamen yok oldu. Özellikle otonom sinirlerin kontrol ettiği bağırsak ve böbrek sistemi çöktü...
sonuç olarak yatalak hasta denilen sınıftasın. Sana -hayatınızı kavga ile geçirdiğin- eşn Nazmiye bakıyor. Kendi de bakılacak hale geldi Nazmıyenin. Bir evde aralıksız yatalak birine bakım vermek, destek almadan nerdeyse olanaksızdır. Biz kızkardeşlerin destegi devede kulak..
havalı yatak, kontrol edilen kayrola...artık biemediğin hasta sandalyesi..
bezler, ıslak mendiller, ilaçlar güdelik hayat...
Bir kaç defa ölmekten döndün. Yutma güçlüğün nedeniyie helmich yötemiyle..bazen seker komasına yakın değerlerle ..
Bazen içim burkuluyor. Bazen kurtuluş adına ruhunun galaksiye yükselmesini istiyorum.
Bu ne zor yolmus yusup aga. Kendini yiye yiye bitiremedin.
benim aklıma julio cortazarın lafı: 50sinden sonra her ölümle, biz de biraz ölerek yaşarız.
Cemal Süreya: her ölüm erken ölümdür.
Ben bazen yaşamnın ta kendisi ölümdür.
diyerek bitiriyorum lafımın bir kısmını.