benim iyi halimle kötü halim arasında hep yarım parmak mesafe vardır..biri diğerinin önüne heran geçebilir.
-herşey yolundamı diyor Canan,
-bazı şeyler yolunda. bazılarının yolunu bilmiyorum "diyorum
Bir çiçek gördüm bugün rengi turuncu sarı kırmızı karışık, sanki onu görmem için oradaydı ve yaşamak kötü şeyleri örten güzellikleri görmek içindi.
30 Mayıs 2010 Pazar
29 Mayıs 2010 Cumartesi
bu gün yani 29 mayıs cumartesi
Kadıköyün rıhtım sıcağında dergi satarken, güvenlik görevlilerinin direnciyle karşılaştık, "şu ızgaralardan bu tarafta dergi satmanız yasak,amirimiz istemiyor, aksi halde polis çağıracağız"....
kalktım, fatihin istanbulu işgal edişini resmeden panonun önüne gittim. sırtımı dayadım ve çantamın üstüne oturdum, Filiz,banu,özgül,Tuba ve Suzan bütün gayretleriyle "feminist politika her derde deva" diye bağırıyorlardı. Polis geldi, geçen hafta sadece zabıta ile uğraşmıştık..bu defa polis. uzakda durmayı tercih ettim..başımı ağrıtıyorlar.
Ben "her başarısız kadının önünde onu engelleyen bir erkek vardır"diye bağırırken. Ara sokaklarda bir erkek "bari her demeyin" dedi, (yanındaki kadını dergi al diye yüreklendirmesine rağmen,kadın oralı olmayınca)..Bir erkek "mor çatıdan msısnız"dedii. dergi alan bir kadın bizi sevgiyle izliyordu.
*Pir Sultan abdal dernegine "kadına yönelik erkek şiddeti ve kadın cinayetleri" üzere konuşmak için ""belirlenmiştim"..ama ilgili arkadaslar sunuma ancak 1 saat kala arayınca,gitmedim/gidemedim.
Bizim Gülsüm Ağaoğlu önermiş, hayvan severim diye, kaktüs için bir röportaj yapmamı.kaktüs cihangirde bir kafe..
Suzan karşıya geçiyordu. Ona takılmasam yarın gidemezdim. Beşiktaş vapuruna bindik.yeni model vapur, çok kalabalık ama içi ferah. marmarayı sol taraftan gören bir koltuga oturduk..sarayburnunu paralelden gören bir şekilde marmararadn boğaza yönelen seyir yolunda ,ben-belki suzan da- sarayburnundan unkapanına ve oradan karaköyü içine alan alanı taradık..
Beşiktaştan otobüse binip oturacak yer bulduğumuza çok sevindik(özellikle suzan) fetih günü nedeniyle beşiktaş stadı önü kalabalıktı..bunca katılımcılar kimlerdir..nasıl organize olurlar..kadıköyle "fetih günü niyetine lokum dağıtan çarşaflı kadın"geldi aklıma.. bunun politik zeminini anlayamıyorum...
Ben Cihangire kaktüse yöneldim..Suzi-gazete alıp-evine...
Bir kent planlanırken -oluşturulurken- sadece yetiskin sağlıklı erkekler var sayılıyor, kadınlar,yaşlılar, sakatlar,hayvanlar ve bitkiler hiç dikkate alınmıyor hayvanları yok sayarak düzenlenen kentte, kediler kaka yapacak toprak bulamıyor. Bulsalar üzerlerini örtecekler. erkeler sokağa tükürmeye ve işemeye devam ediyor.
Evlerde hayvan beslemek onları korumak adına hapsetmek anlamına da gelirken, barınaklar hayvanların istif edildiği hapishaneler halinde oluyorlar. Sokaklar ise yaralanmış,insanların-özellikle erkek insanların-saldırsına uğramış hayvanlarla doluyor. Bazen yaralı bir kedi görüp çaresizlik yaşamamak için sokağa çıkmaktan kaçtığım oluyor..hayvan severlerin çoğu kadın. Bunun sebebi nedir bilemiyorum.
Yaz geldi..bu hayvanlar için evlerinizin köşesine bir kap su koyun..(allah hiç bir canlyı susuz bırakmasın.amen)
Kaktüsden çıktım. Cihangirden fındıklıya inmek için dik aşağı yürüken koca apartmanların arasından Anadolu yakasında çamlıca tepesinin denize bakan yamaçlarını görnüyordu. dikdörtgen yeşil mavi manzarayı bıraktım..diğer aradan köprü ve masmavi suların üstünde onlarca tekne ve balıkçı kayıkları göründü.. o sahneyide göz kapaklarımın ardına bırakıp fındıklıya indim.( Niye yeşil huzurlu yerler arıyorum bilmemki..)
Orada Kabataşa doğru bir sahil kahveleri var. denizin dalga sularını yol kenarına atabildigi tek yer sanki burası..erkek balıkçılar olta atmışlardı..yürüdüm.. kulaklığımda ntv radyo" Gazzeye giden yardımı engellleyenleri"anlatıyordu.
Motora yetiştim. karşımdaki koltukda heteroseksüel erkek yanındaki kadınla oynaşıyordu..öpüştüler..5 dk kabataş üsküdar mesafesinde kucaklarına yatıp bedenlerine yaslandılar.Allah daha fazlasını nasip etsin..
Radyom,"akşam ABD_Türkiye Futbol maçınıdan bahsediyordu.."
9A belediye otobusu bizim eve yakın geçiyormuş. Atladım indirmli akbil basıp eve geldim.
Az fasulye 1 patlıcan,2 patates ve domates..türlü pişirdim. Kedi ve köpeğe de yemek(mama değil) verdim.
Bu kadar çay seven bir insanın uykusunu çay nasıl kaçırır merak ediyorum.
Ayrıca "anladım kendimi sevdiremeyeceğm sana,yanağımdan süzülürken tuzlu sular ,kapanacağım yastığıma..."
kalktım, fatihin istanbulu işgal edişini resmeden panonun önüne gittim. sırtımı dayadım ve çantamın üstüne oturdum, Filiz,banu,özgül,Tuba ve Suzan bütün gayretleriyle "feminist politika her derde deva" diye bağırıyorlardı. Polis geldi, geçen hafta sadece zabıta ile uğraşmıştık..bu defa polis. uzakda durmayı tercih ettim..başımı ağrıtıyorlar.
Ben "her başarısız kadının önünde onu engelleyen bir erkek vardır"diye bağırırken. Ara sokaklarda bir erkek "bari her demeyin" dedi, (yanındaki kadını dergi al diye yüreklendirmesine rağmen,kadın oralı olmayınca)..Bir erkek "mor çatıdan msısnız"dedii. dergi alan bir kadın bizi sevgiyle izliyordu.
*Pir Sultan abdal dernegine "kadına yönelik erkek şiddeti ve kadın cinayetleri" üzere konuşmak için ""belirlenmiştim"..ama ilgili arkadaslar sunuma ancak 1 saat kala arayınca,gitmedim/gidemedim.
Bizim Gülsüm Ağaoğlu önermiş, hayvan severim diye, kaktüs için bir röportaj yapmamı.kaktüs cihangirde bir kafe..
Suzan karşıya geçiyordu. Ona takılmasam yarın gidemezdim. Beşiktaş vapuruna bindik.yeni model vapur, çok kalabalık ama içi ferah. marmarayı sol taraftan gören bir koltuga oturduk..sarayburnunu paralelden gören bir şekilde marmararadn boğaza yönelen seyir yolunda ,ben-belki suzan da- sarayburnundan unkapanına ve oradan karaköyü içine alan alanı taradık..
Beşiktaştan otobüse binip oturacak yer bulduğumuza çok sevindik(özellikle suzan) fetih günü nedeniyle beşiktaş stadı önü kalabalıktı..bunca katılımcılar kimlerdir..nasıl organize olurlar..kadıköyle "fetih günü niyetine lokum dağıtan çarşaflı kadın"geldi aklıma.. bunun politik zeminini anlayamıyorum...
Ben Cihangire kaktüse yöneldim..Suzi-gazete alıp-evine...
Bir kent planlanırken -oluşturulurken- sadece yetiskin sağlıklı erkekler var sayılıyor, kadınlar,yaşlılar, sakatlar,hayvanlar ve bitkiler hiç dikkate alınmıyor hayvanları yok sayarak düzenlenen kentte, kediler kaka yapacak toprak bulamıyor. Bulsalar üzerlerini örtecekler. erkeler sokağa tükürmeye ve işemeye devam ediyor.
Evlerde hayvan beslemek onları korumak adına hapsetmek anlamına da gelirken, barınaklar hayvanların istif edildiği hapishaneler halinde oluyorlar. Sokaklar ise yaralanmış,insanların-özellikle erkek insanların-saldırsına uğramış hayvanlarla doluyor. Bazen yaralı bir kedi görüp çaresizlik yaşamamak için sokağa çıkmaktan kaçtığım oluyor..hayvan severlerin çoğu kadın. Bunun sebebi nedir bilemiyorum.
Yaz geldi..bu hayvanlar için evlerinizin köşesine bir kap su koyun..(allah hiç bir canlyı susuz bırakmasın.amen)
Kaktüsden çıktım. Cihangirden fındıklıya inmek için dik aşağı yürüken koca apartmanların arasından Anadolu yakasında çamlıca tepesinin denize bakan yamaçlarını görnüyordu. dikdörtgen yeşil mavi manzarayı bıraktım..diğer aradan köprü ve masmavi suların üstünde onlarca tekne ve balıkçı kayıkları göründü.. o sahneyide göz kapaklarımın ardına bırakıp fındıklıya indim.( Niye yeşil huzurlu yerler arıyorum bilmemki..)
Orada Kabataşa doğru bir sahil kahveleri var. denizin dalga sularını yol kenarına atabildigi tek yer sanki burası..erkek balıkçılar olta atmışlardı..yürüdüm.. kulaklığımda ntv radyo" Gazzeye giden yardımı engellleyenleri"anlatıyordu.
Motora yetiştim. karşımdaki koltukda heteroseksüel erkek yanındaki kadınla oynaşıyordu..öpüştüler..5 dk kabataş üsküdar mesafesinde kucaklarına yatıp bedenlerine yaslandılar.Allah daha fazlasını nasip etsin..
Radyom,"akşam ABD_Türkiye Futbol maçınıdan bahsediyordu.."
9A belediye otobusu bizim eve yakın geçiyormuş. Atladım indirmli akbil basıp eve geldim.
Az fasulye 1 patlıcan,2 patates ve domates..türlü pişirdim. Kedi ve köpeğe de yemek(mama değil) verdim.
Bu kadar çay seven bir insanın uykusunu çay nasıl kaçırır merak ediyorum.
Ayrıca "anladım kendimi sevdiremeyeceğm sana,yanağımdan süzülürken tuzlu sular ,kapanacağım yastığıma..."
7 Mayıs 2010 Cuma
Ulviye Abla'ma
Yaklaşık 3 ay önceydi aklıma düştünüz ve ısrarla aradım evinin telefonunu, ama kimse açmadı. Güler'in ev telefonu vardı onuda aradım. Güler açtı ama bir türlü sesim gitmedi..telefonlar sorunluydu...
O günden sonra ara sıra aklıma geldin ,arasam dedim -cep teli kullanmadığın için- sonra ararım gibilerle erteledim.
Geçen pazar, kayıtsız bir numaradan arandım. Eski Huzurevinden hemşire arkadaşlarımdı. "biliyormusun 1ay önce Ulviye abla ölmüş"dediler...Bir daha konuşmadım. Teli kapattım..
İçime doğduğu günlerde yatakda mıydın ..ağrıyor muydu ciğerlerin?
Ah benim canım ablam, seninle bir kez daha sohbet etmek için neler vermezdim.
Meslek idolüm. bilgilenme kütüphanem. hayatın direngeniydin. Aile içinde 2doktor vardı sen uzman hemşireydin ve nasıl oldu da 3cü evrede teşhis edildi akciğer kanserin...
Ben çok genç bir hemşireydim,sen Urla'da 2 oğlunun sünnetinde ağladığında..
Şimdi oğullarından biri zorlamış "gel tepeden tırnağa muayene edelim" diye de 3cü evrede rastlamışlar kansere...
Ağrılarını bunca sene nasıl sakladın gülüm. son günlerde bile ayağa kalkıp" hepinize kahvaltı hazırlayacağım"demişsin..."ağrıların var mı anne"diyen oğula "yok"diyormusun..
14 mart doğum gününmüş çiçeklerle kutlamışlar..
Sana her gelişimde çiçek getiridim.(Dostlarına "çok vefalı olduğumu" söylermişsin.,oysa ben yılda bir kere telefonla arama özelliğimide katbetmiştim)
Eski günlerden konuşurduk,eskimeyen dostlardan.. 12 eylülde "hemşireler dernegi üyesi"olduğun için bile gözaltına alınışını anlatırdın.
Üniversiteyi senin sayende okudum. 4 yıl arkamda durdun...Koca İzmirde seninle tanışık olmak, izmirin en güzel tarafıydı.
Az önce 232 li bir numaradan arandı telefonum...Güler idi. "Duydun mu" dedi...
Tam 52 gün olmuş sen gideli. Ancak haber verebiliyormuş uzaktakilere....senin gideceğine inanmadıkları için o günlerde vermemişler..
Burada bir kızkardeşler var. annesi onlara 7 veren gülleri diyormuş ya..ben bu sözlerle hep sizi hatırlardım. siz de öyleydiniz..
Son geldiğimde Nazlı odadan çıkmamıştı. Bilirsin işte gençliğimizde yanaklarını öptüğümüz çocuklar büyüyünce, annelerinin yaşıtı teyzelerle paylaşacak birşeyleri olmaz ki...
Niye gittin haber vermeden Ulviye abla. Bu dünyada senin olmadığını bilmek bana acı veriyor.. yanağımdan süzülen damlalar ferahlatmıyor.
Birsen ablanın gittiğini de senden öğrenmiştim... ikinizle de konuşacaklarım vardı, ikinizde izmirde gençliğimdiniz,aılarımı alıp gittiniz, boğazımda bir düğüm, bu zalim hayatla iş birliği yaptığınız için, alacağınız olsun !
(Ah bu çok içilen sigaralar.. birşey söylemeyeceğim..artık gittin..)
beni sürgüne gönderenlere karşı savunurken:
"karadeniz gibi dalgaları" dediğin kardeşindim.
O günden sonra ara sıra aklıma geldin ,arasam dedim -cep teli kullanmadığın için- sonra ararım gibilerle erteledim.
Geçen pazar, kayıtsız bir numaradan arandım. Eski Huzurevinden hemşire arkadaşlarımdı. "biliyormusun 1ay önce Ulviye abla ölmüş"dediler...Bir daha konuşmadım. Teli kapattım..
İçime doğduğu günlerde yatakda mıydın ..ağrıyor muydu ciğerlerin?
Ah benim canım ablam, seninle bir kez daha sohbet etmek için neler vermezdim.
Meslek idolüm. bilgilenme kütüphanem. hayatın direngeniydin. Aile içinde 2doktor vardı sen uzman hemşireydin ve nasıl oldu da 3cü evrede teşhis edildi akciğer kanserin...
Ben çok genç bir hemşireydim,sen Urla'da 2 oğlunun sünnetinde ağladığında..
Şimdi oğullarından biri zorlamış "gel tepeden tırnağa muayene edelim" diye de 3cü evrede rastlamışlar kansere...
Ağrılarını bunca sene nasıl sakladın gülüm. son günlerde bile ayağa kalkıp" hepinize kahvaltı hazırlayacağım"demişsin..."ağrıların var mı anne"diyen oğula "yok"diyormusun..
14 mart doğum gününmüş çiçeklerle kutlamışlar..
Sana her gelişimde çiçek getiridim.(Dostlarına "çok vefalı olduğumu" söylermişsin.,oysa ben yılda bir kere telefonla arama özelliğimide katbetmiştim)
Eski günlerden konuşurduk,eskimeyen dostlardan.. 12 eylülde "hemşireler dernegi üyesi"olduğun için bile gözaltına alınışını anlatırdın.
Üniversiteyi senin sayende okudum. 4 yıl arkamda durdun...Koca İzmirde seninle tanışık olmak, izmirin en güzel tarafıydı.
Az önce 232 li bir numaradan arandı telefonum...Güler idi. "Duydun mu" dedi...
Tam 52 gün olmuş sen gideli. Ancak haber verebiliyormuş uzaktakilere....senin gideceğine inanmadıkları için o günlerde vermemişler..
Burada bir kızkardeşler var. annesi onlara 7 veren gülleri diyormuş ya..ben bu sözlerle hep sizi hatırlardım. siz de öyleydiniz..
Son geldiğimde Nazlı odadan çıkmamıştı. Bilirsin işte gençliğimizde yanaklarını öptüğümüz çocuklar büyüyünce, annelerinin yaşıtı teyzelerle paylaşacak birşeyleri olmaz ki...
Niye gittin haber vermeden Ulviye abla. Bu dünyada senin olmadığını bilmek bana acı veriyor.. yanağımdan süzülen damlalar ferahlatmıyor.
Birsen ablanın gittiğini de senden öğrenmiştim... ikinizle de konuşacaklarım vardı, ikinizde izmirde gençliğimdiniz,aılarımı alıp gittiniz, boğazımda bir düğüm, bu zalim hayatla iş birliği yaptığınız için, alacağınız olsun !
(Ah bu çok içilen sigaralar.. birşey söylemeyeceğim..artık gittin..)
beni sürgüne gönderenlere karşı savunurken:
"karadeniz gibi dalgaları" dediğin kardeşindim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)