28 Temmuz 2016 Perşembe

Güvensizlik

Ne yazacağımı bilemiyorum. Bildiklerimi de yazmak istemiyorum.

27 Temmuz 2016 Çarşamba

Tuhaf

tuhaf bir darbe girişimi
tuhaf püskürtme
tuhaf demokrasi
olağan bayrakçılık

olağan gözaltı tutuklama
olağan yoksulluğumuz..

şüpheli; geleceğimiz.
güvencesiz yaşamımız

değişmeyen kadına yönelik erkek şiddeti..

hadi hayırlısı diyorum bişi değişmiyor..

17 Temmuz 2016 Pazar

Denize düşürülüp yılana sarılmak zorunda bırakılmak

 İktidar öteden beri veryansın ettiği eski ortağı fetullah gülencilerden bir kalkışma geldiğini iddia ederek-ki iktidardan bir kişinin dahi burnu kanamadan- darbeyi püskürttük dediler.
   darbe demokratik işleyişi engelleme girişimidir. Kör topal demokrasi ne yapıp edip kurallarını işletmeli darbe olmadan bir çıkış bulmalıdır. Aklı başında hiç bir makul mantık  yani iyi insanlar darbe marbe istemezler. 1960dan beri demokratik türkiye için. bütün iyi insanlar ğır bedeller ödedi.
    Şimdi 2 gündür akla ziyan halde  "halkını sokağa çağırdı başkan"...ve halkı  demokratik bir topluluk olmadığı ve demokrasinin gereklerine göre davranmadığı için darbeye karşı çıkmak adına fena halde şiddet üretmeye başladılar.
 ben darbeye de karşıyım bu şiddeti benimseyen sivil harekete de..çünkü başkomutan olduğunu söyleyen kişi talimatıyla, darbe bastırıyorum derken ne kadar yargı mensubu varsa ordan oraya gönderildi.. bir çok insan tutuklandı
Bu asker polis çatışmasında  halk fena halde mağdur ediliyor...Çünkü yasalara güvenilmeyen, hukukun üstün olmadığı ülkelerde darbe bastırılırsa da: bastıranların gövde gösterisinden de darbe kadar korkar olduk...
hadi hayırlısı .

15 Temmuz 2016 Cuma

Ailenizden biri ailenizden birini taciz ederse ne yaparsınız

"Benim başıma gelmedi diyen varsa, o aile içinde konuşması engellenen veya konuşacağı kimsesi olmayan  çocuk yada kadınlar vardır. ;İyi  bakın  iyi bakın...
 Ya onların önündeki engelleri kaldırıp konuşma koşulları tanıyın yada "bizde yok" demeyin..

Hadi farz edin,  bilseydiniz ...öğrense idiniz ne yapardınız...
.

13 Temmuz 2016 Çarşamba

Omuzumuzda iki damla gözyaşı kaldı

Yıllar sonra- diyecektim de bunun en fazla 4 yıl olduğunu düşündüm- yeniden köye geldim.
Bildim bileli-yani 40 yıldır her yaz annem köye gider. Babam sağ iken de giderdi. Ben izmir’de üniversitede idim izinlerde eve(çayırova’ya)geldiğimde annem köye gitmiş olurdu..Göremezdim. Acı çeker miydim, görmedim diye üzülürmüydüm  hatırlayamıyorum. Ama sanki anneyi her izine geldiğinde görmek lazımmış gibiydi…Onun için çocuklarını görmek de lazım mıydı bilemedim.


(Yatılı okulda iken , ilk defa 6 ay ayrı kaldığım evime, anneme, güney mahalleye gece yarısı  ayışında sırtımda valizim - değirmen yanından yukarı ter içinde geldim de sabah uyandığımda annem gitmişti köy içine... o günden beri özlememeyi öğrendim ben)

Ve işte yıllaar sonra  annem bu yaz (2016) köye gidemedi. Çünkü artık her şeyini borçlu oldu yürüme kabiliyeti, kayboldu denecek kadar azalmıştı. Her yaz başı, nisanın 20sinde kendi biletini alır kimselere sormadan köyün yolunu tutardı. Onun bu tek başına hareket edişi başkalarının gözünde bizi  "ilgisiz evlat” yapardı. Oysa annemle annem istiyorsa ilgilenilir bilmezlerdi…
Her şeye rağmen o baraka gibi yerde, o dağınık pis evde amatör istifçi gibi yaşadı annem.. Yağmurlar başladığında (ekim) ancak Gebze’ye döndü.
Ben annemle anlaşamadım. O da kendi yöntemlerini annelik üzerinden dayatarak hayatımızı huzursuz etti. Bu huzursuzluk vicdan, acıma, yetememe duygularıyla beraber ruhumuzu acıttı. Bu gün karakterimdeki çıkışların çoğunun onun çocukluğumda açtığı yaralardan kanadığını görüyorum..

Neyse , kardeşim Hamiye  bu bayram izninde “annemi köye götürmeyi-çünkü artık kendi gidemiyor- ve eşyalarını dağıtmayı vb önerdi..bir yandan da 7 senedir kaldığı eski tip köy evinin sahibi Mehmet vefat edince annesi (AyşeMine) artık evi boşaltmasını istemiş. Başkalarının ağzıyla hareket ettiği söylendi, böyleleriyle uzun süre yürümek imkansızdır. Yürüdüğümüz yere kadar teşekkür ederiz.
Karadeniz, Özellikle Trabzon, Rize Ve Giresunlular köylerini-evlerini terk edip İstanbul'u doldurmuşlar. Evleri barkları yakılıp yıkılan Kürtlere kızan milliyetçi hemşerilerim “neden köyümüzü terk ediyoruz”  diye hiç sorgulamamışlar..ki bu tatilde binlerce insan yola koyulunca yoğun trafikten ancak 18 saatte köye ulaşabildik.

Eve vardığımızda her yer toz içinde, dağınık ,perişan idi. İlginçtir nem kokmuyordu. 
 Çantamızda götürdüğümüz temiz yastık çarşaf vb serip gece 05te uykuya daldık…sabah kuş sesleriyle uyandık.
Arabistan'ın odun erkekleri, tembel halkı petrol olmasaydı ne yapardı ise,  Karadeniz'in yeşili fındıgı, cayı  olmasaydı- Rumluğumuzu örtmek adına kafatasçılığa varan milliyetçilikle vır vır eden- erkeklikleri ne yapardı bilmiyorum. Sabah kuş seslerini susturan silah sesleri pat pat her yerde gayet rahatsız edici bir ahmaklığın göstergesi olarak 5 gün boyunca sürdü. Öyle ki bayram namazı kılıp camiden çıkan bu kafalar bellerindeki silahı havaya doğrultup takır takır patlattılar. .kurşun bir masum insanın başına saplanır diye hiç düşünmediler…kaç kuruş ediyor bu silahlar bu kurşunlar bilmiyorum.
Annemin evinden çıkan onlarca plastik kapları , cam, teneke kağıt gibi geri dönüşüm/geriye kazanım ürünlerini (belki plastik toplayıcılar alır diye) çöp konteynırın yanına bıraktık. 


  Fakat onları gören 6 köylüden 5i “yakın bunları ”dedi. Nasıl bir yakma isteğidir bu.yakın bunları..eee sonra ne olacak.
Onlara plastik yakmanın imkansızlığını, doğaya karışmadığını, dumanın atmosfere yayıldığını ,yakmak temizlik degil daha beter kirlilik vs bunları anlattım…bişi demediler.   Dereye atıyorlarmış,   Dereler tıkansın taşkın olsun diye mi. Hey akıl hey.. Hey müslümanım nesili, plastikleri dereye atan…plastik yakılmazı  bilmeyen, ama dakika başı takır takır  silah atan karadenizlim...



Annem kanımca köyün en yaşlısı değilse de en yaşlılarındandır(1929) Annemin tarih bilgisi öğrenmek istediklerime yetmedi.  Dedeme  ”kürt ali”derler idi. Dedemim kardeşi ”kürt hüseyin”idi. Kürt hüseyin  pis, çirkin, uzun sakallı tuhaf bir –dağınık, bir oderece bilgisiz,katı  yalın ayak gezen eşiyle- cami yanında yaşardı. Çocuktum ve onun yüzünü hiç de sevimli hatırlamıyorum…Annemin anne tarafına “battallılar” deniyormuş. Battaloğulları….nereye varır bu yolun sonu.. Babam anneme öfkelenince "battallı değil misin, inatçı taş kafalı vs"diye aşağılardı 
                                       
  Annem, 72 yıldır arkadaşı/kafadarı Fadime,  eli bol Havva teyzem.

Köyde bir DedeAhmet var idi. Ben Pontus’dan kalan yanımızı düşünürken ortaokula kadar bildiklerimi aklıma getiriyorum. Dedelik alevilere mahsus bir kimlik değil mi. ( Dersim’in kayıp kızları)
Neyse 3 kuşak geriye gittiğinde yolun sonunda pontus'a varacağından korkan şiddet sever milliyetçiler bu mevzuları eşelemiyorlar. Irkçılık yaparsan korkarsın 3 kuşak gerindeki gerçekten....

Babamın babası çok erken uzaklarda ölmüş. Uzakların nere olduğunu sordum annem bilmiyor..O henüz babamla evli değilmiş. “Bilmiyorum savaşa mı gitmiş gelmemiş..nere gitmiş “ bla bla.dedi..
.Babama babaannes(oflu kızı fadime) bakmış.Büyük babam ölünce  babaannemi başka biriyle evlendirmişler. ( 2amcam 1 halam doğduktan sonra) O da erken ölmüş ( Mezarı Harmancık’da Ayşe Günaçtı doğum ölüm tarihi yok mezar taşında-mezarı en varlıklımız Osman amcam yaptırtmış)  sülale karışık ayşe ana ölünce muhacir diye bildiğimiz üvey baba başka bir kadınla evlenmiş(hatice )
Geçtim bu mevzuları; kime ne değil mi?

Bizim köyde kaldığımız o zavallı eski tarihli  evde Harşit’li kızı kalıyormuş. Harşit’ten getirilmiş bir kadın..Tirebolu(tripolis)  rum kenti.Harşit orada bir mahalle, bir dere… Ordan 3 ilçe doğuya getirilmiş "harşit kızı".   O devirde. Nasıl kim kimler.. Sevgili milliyetçiler. Bu evler, bu yerler ve uzaktan gelip sonradan anne dediğimiz neneler.  Tarhi inkar etmek ırkçılık olmuyor mu?

Annem diyordum. Annem siz ne derseniz deyin kendi dediğindedir aklı. Evi toplarken Hamiye’yi delirtti. Onu yap bunu yap… “sen iş buyurma, ben yapıyorum”  dediği halde kimin umurumda. Annem bir ev  nasıl dağıtılacak ise öyle dağıtmış. İnanmazsınız o felaket tuvaletin arka boşluğuna 10 plastik kap koymuştu. Topla at sil yıka...her defasında yazık ediyor bize. Şöyle oturup kuş sesleri eşiğinde çay içmek varken...

Erkek evlatlar annemin önceliği olduğu halde, ona kızları bakıyor, taşıyor..vs.
Köyde akrabalarınız varsa, çocukluğunuzun anıları hala yaşıyorsa köyünüzdür.
Trabzon'da bütün köyler ağaç kuş su aynıdır. Köyünüzü farklı yapan oradakilerdir..Siz çocukken fidan olan büyümüş kocaman ağaçlardır. Artık beton altında kalmış ayak izlerinizi saklayan taşlardır. Yaban çiçekleridir. Dokuztepe Otu’dur. Kabalak çeşme
sidir. Zalahna’dır.
Yoksa ha zalahna ha gülle kıranı.

Küçükken rüzgarları ağaçların yaptığını sanırdım. Rüzgar var dediklerinde, tahta kepenkli ufak penceren baktığımda ağaçlar  sallanırdı ...Uzun alana ve oradan kabalak'a çıktık..mis gibihava, buz gibi duru sular..ve çiçekler. Bu kına çiçeğini hamiye ve annem elinde tutu eli kınalandı..
Kabalak yolundan bir  bakış


Akrabalara küsgünüm.   4yıl önce  7 gün arabada uyudum. 3 önceki sene  dayanıştığım  kuzenlerim , Anneliğini silah olarak kullananan (ki başkaca gücü yoktur) ebeveynlerine direnemediler..  "hasbiye Feymenin kızı değil, Bizim kuzenimiz,misafirimiz"diyemediler..Eh ben de kimseyi zor durumda bırakmamak için –her zaman yaptığım gibi- uzaklaştım. Görmeyince gelmeyince dert olmuyor sanki..(Başkasına yük olmadan yaşayabilmek önemli benim için).
Ancak Selvinaz(zelfinaz ) bunlardan farklıydı.O da rağmen karşı çıkamadı... Bu taşlaşmış anlayışlara direnmek, herkes ötekini tekrar ediyor veya üretiyorken  "hayır" demek daha zordur.  Bana kalsa akp bu toprağı/karadenizi görerek mantıksız açıklamasız yorumsuz , yüzesyel söylemleri üretenleri algı hanesinde kolayca toplamıştır.
Ve bu sorgulamayan insanlar  dar görüşlü kapitalist,muhafazakar partilerin oy deposudur.

Gereksiz sorular sormak sadece bizim köylülerde yok ..maşallah memleketin her yanı bu gereksizlikle dolu…Markette aynı tezgahtan domates aldığın kişiyle “bu senede domatesler çok pahalı” diye yakınırken, aniden sana ”nerelisin der, evini adresini” sorabilir…Ama sohbeti inatla; domates fiyatlarının pahalılığının memlekette çiftçinin durumunun ve aracıların paylarının konuşulmasına çekmeye çalışman nafiledir. O kendine lazım olmayanı sorar durur...İşte hep bu yüzden bu memleket böyleJ)
Bana “kocan nerde” diye soruyor. Hiçbir erkeğe karın nerede demezler .. kaç çocuğum var-mış..mış mış.. Baştan savıcı cevaplar vermeniz durumu kurtarmıyor. Böyle sorular soran bir kadına “bu sorunun cevabı sana lazım mı”dedim. ..ve yarım saat sonra benim bu çıkışımı ”istanbuldan gelen misafir  kadın bana bağırdı”şekline  bütün köye duymuştu….

Evin eşyalarını odunu  dağıttık..zaten eşyaların çoğu kullanılacak durumda değil.İşe yarayanları isteyene verdik. Kalanı çöpe. O ahşap kara taş arasına toprak harçla yapılmış 1 oda bir mutfak ev genişledi.Annemin kuzine arkasına yığdığı odunlar kaldırılınca bir parça daha yaşanır oldu ama geç oldu..Çünkü annem bütün çocuklarına “gel”der.  Gidersin: evde oturacak yatacak yer yoktur..”Hani yer”dersin, “şuraya yatın işte”der..bakarsın "şura”yoktur. örtki ölem modları...
 Kız evlatlar annenin dağıttığını düzeltmek için bel ağrısı,stres ve başağrısı kazanır ama evden 5 dakika uzaklaşınca anne o evi yine eski haline çevirir..Emek zayiatı…


 Trabzon'a giderken 18 saat süren yol nedeniyle dönüşü erken yapmaya karar verdik.Malüm Türkiyeli sürücülerin karayolu trafiği felakettir.
   Bu kısa kalış süresinde  ayaklarımızı uzatıp, bahçede meyve yiyip...sohbetler edebilirdik..Ama o eski ev annemle daha bir emek sömürücüsü haline gelmişti. Bizde "arkanda iş bırakma" mantığı nasıl yerleşti bilmiyordum..Meğer annemin dağıttıklarını toplaya toplaya böyle olmuşuz
   


 4 sene önce torunları ve 4 çocuğu evine gittiğimizde evde ayakta bile dursak sığmıyorduk..her yere odun yığmıştı. Çalı çırpı gasanba....Hamiye etrafı temizledi,ben çıktıları çöp kutusunun yanına taşıdım.Fadime hanım odunları aldı. Ev boşaldı ve yaşanacak hale geldi..ama biz kalamayacaktık.
Annem 500 kere şunu söyledi"... birini bulsak da bunu burdan attırsak' derken duydum". 
Biz "anne boş ver unut gitsin,,kim bilir ne amaçla söyledi"dediysek de, annem bizim telkinlerimizi duymayan kulağı tarafına atıp o lafı, köyden gidişinin sebeplerinden olarak herkese söyledi. Üstelik evin sahibine de türlü dedikodularla kötü şeyler anlatıldığını bunun için  yeğenlerinden birinden şüphelendiğini de...Bir çeşit rahatlama yöntemi...
        Armut ağacına çıkmak imkansız..hoş çıksan da bu kadar silah patlayan bir yerde vurulup yere çakılman an meselesi. kocaman çarpı ile dalları dövüp yere düşen armutları topladık. Yan komşunun taflan ağacına çıkıp bende topladım..Bu sene çok az haziran taflanı...Temmuz/orak taflanı ise henüz olgunlaşmmaıştı.
Havva teyzem sağolsun taflan verdi.(ağaçta iken korkmuş kurşun gelir diye)
Bayram sabahını silah seslerine boğan denyolar, her evin yanından, her kişinin önünden,, her virajın girişinden geçerken dat yapan/ korna çalan düşüncesizler -şu İstanbul çangılından kaçıp 3günlüğüne gittiğimiz köyde bize huzur vermediler. Arkadaş!  her canlıya korna çalmak nasıl bir akıldır. Bir an İstanbulda ota boka klakson çalanlar galiba bunlar diye düşünmedi değilim.
Ben bu her şeye dat edenlerden yakınırken "selam veriyorlar"dedi birisi. Ah ha, ulan allahın selamı ne zamandan beri klaksonla dat diye veriliyor. Selam vereceksen uygun şekilde dur aç pencereni "selamün aleyküm"de. Bu mekanik dat sesini herkese duyurmanın, beynimizde hücre öldürmenin  alemi nedir. Madem biz seni dinleyecektik- istanbulda senden çok var idi-niye köye geldik.  A düşüncesiz.
                     Buda TEM'e çöp atıp ikaz edenlere "geri zekalı sana ne diyen" bir ülkem sürücünün arabası..
                
                   Yine de köy güzeldir. Yeşildir, Silahlılar uyurken, Kuş sesidir. Sudur. Akşam serinde rahat uyursun. Armut ağacından pat bir armut düşer evin çatısına...Baş ucunda, duvarın arkasında çekirdek yiyen farenin çıtırtısını duyarsın. 
      Aniden karşı tepelere yağmur yağar ve gök kuşağı çıkar.
     
Eynesil üzerinden bir güzel güneş batabilir.
Yamaçlarda kına çiçeği açmıştır. Papatyalar mezarlıkları süsler. Ortancalar duvar üstlerinde mor mor..


                   
 Gebze/Çayırova'ya dönme zamanı yaklaşmıştır. 1985 yılında Amcamın davetiyle ZONGULDAKtan Çayıroavaya gelen babamın mezarı (1988)Gebze'dedir. Öldüğünde 27imde idim. şimdi babamın öldüğü yaşa 1 kalayım. Makus talihimiz çamurlu yollardan ayaklarımız çamurdan kurtulmamıştır. Annem babam ölünce bizi peşinden sürüklemiştir.
Keşke zonguldak'ta kalsaydın baba..Şu Gebze işi hayatında yaptığının  en kötüsü..hayatımıza iyi bir katkısı olmadı.

       Neyse ne,,,annem ve hamiye ile teyzeme geldik cami yanına..ben ilk okul öğrencisi iken bir fıstık ağacı vardı teyzemlerin evinin yanında  o 2 ağaç devasa olmuş..gövdeleri asırlık çınarlar gibi..(Ağaçlar doğanın tarihidir...kesmeyin beyler.) İlk okul öğretmenim ölmüş-KademUzun'un eşi Şennaz geldi iki laf ettik..Ortak mevzu "köy" veya ne...
        Hamiye ve annem uzunlar mahallesinde indiler.Ben istemedim. Bir çekincem var. O evin kadınları ben minicik ilk okul öğrencisi iken bana çok kötülük yaptılar..rüyalarımda kovalarlardı ve ben uçarak kurtulurdum... anlatmiim..uzundur hikayesi..böyleyken öyle.
       Orta okul arkadaşım Kadriyenin mezarına uğradım. Onu son kez gördüğüm evin duvarları yıkılmış . Kaç yaşında idim şu odanın kapsında durup kan tüküren kadriyenin solgun yüzüne son kez baktığımda....
       Hayat geçip gidiyor. Bu boş ev ve çevresindeki arsa satılıkmış....satanlar kadriyenin 2 kızkardeşi olmalı...alıcı ben olsam...Yalnızlık artıyor.

       Salı gecesi çok yağmur yağdı köye...çatı teneke ve ses fevkalede ama karadeniz sahil yolu yapılalı beri dağlardan inen sular denize ulaşamıyorlar ...Sel olmuş, toprak kaymış kesilen ağaçların bıraktığı topraklar kayıp kapatmış ...
   Biz duymadık. Yarın yola çıkacağız diye bizi uğurlamaya gelenlerle oturuyorduk o eskimiş(100 yıl var mıdır) evde.

   Fındık toplayacaktım, çay toplayacaktım yetişemedim unuttum vs.
   Sabah Selvinaz ve Yeter geldi. belki bir daha gelemeyecekti Fehime Günaçtı bu köye. Hüzünlüydüm ben ama bilirsiniz belli etmem...
    Selvinaz ağladı....fotoğraflar çekildi...yine gelin dendi...Halasıydı giden en yaşlı halası...Yeterin Teyzesi benim annem.
    Annem neden ayakta zor duruyor bilmiyorum...öğrenmeye enerjim yok... 

Selvinaz göz yaşını silerken benim boğazıma bişi düğümleniyordu.
Annem ise "şu poz verme işi bitse de arabaya gidip yatsam der gibiydi bir yüz ifadesinde...
Selvinazın dışa vurduğunu içinde saklayan hamiye

  Ve biz köyden ayrıldık çarşamba 11.00de. o ana kadar rahatmıydım bilemiyorum ama Selvinazın ağlamasıyla bir taş oturdu şurama (döşümün üstüne).  Yavaş yavaş korna çalmadan geçtik köy içinden...Teyzemin verdiği lahana fındık taflan sığdırldı arabaya.
     


Annem  köyde yaşarken bu yollardan yürüyerek inerdi Beşikdüzü'ne, Beşikdüzüne o vakitler 'yalı' denirdi. Bu tanım nerden gelmedir bilen var mı? Annem bir asır yüüryerek geçtiği yolların neresinde su var neresinde ağaç ve kim var bilir. Durduk bir su başında plastik bidonumzu doldurduk..Bu çeşmenin aynısından Yunanistan Katerine'da da gördüm..Biz pontusuz fotoğraflardan..
Beşikdüzünden çıktık gidiyoruz.Dedim"selvinaz göğsüme bir ağırlık bıraktı" Hamiye"Sorma"dedi.
Annem arabanın arka koltuğunda teyzemin verdiği eşyalar arasında uyuyordu..
yol açıktı gittiğimiz saatten 5 saat daha erken döndük yola çıktığımız yere. Omuzumuzda Selvinzın 2 damla gözyaşı var.

Kafam ağır..Epeyce tasnif edip bir köşesine koyduğum anlamlar,annem,vicdan,öfke.kırgınlıklar iyice karıştı...Ben daha iyi değilim. Köyle ilgili "huzur bulma"hayalim bu gürültülü çöplü gerçeklikle bu tek yöne bakan insanlarla iyice yıkıldı...Anladım ki en güzel yerler güzel insanlarla güzel...

Aşağıdaki fotoğraf büyük NENEmdir. 1974de öl(müş)dü .