Yıllar sonra- diyecektim de bunun en fazla 4 yıl olduğunu düşündüm- yeniden köye geldim.
Bildim bileli-yani 40 yıldır her yaz annem köye gider. Babam sağ iken de giderdi. Ben izmir’de üniversitede idim izinlerde eve(çayırova’ya)geldiğimde annem köye gitmiş olurdu..Göremezdim. Acı çeker miydim, görmedim diye üzülürmüydüm hatırlayamıyorum. Ama sanki anneyi her izine geldiğinde görmek lazımmış gibiydi…Onun için çocuklarını görmek de lazım mıydı bilemedim.
(Yatılı okulda iken , ilk defa 6 ay ayrı kaldığım evime, anneme, güney mahalleye gece yarısı ayışında sırtımda valizim - değirmen yanından yukarı ter içinde geldim de sabah uyandığımda annem gitmişti köy içine... o günden beri özlememeyi öğrendim ben)
Bildim bileli-yani 40 yıldır her yaz annem köye gider. Babam sağ iken de giderdi. Ben izmir’de üniversitede idim izinlerde eve(çayırova’ya)geldiğimde annem köye gitmiş olurdu..Göremezdim. Acı çeker miydim, görmedim diye üzülürmüydüm hatırlayamıyorum. Ama sanki anneyi her izine geldiğinde görmek lazımmış gibiydi…Onun için çocuklarını görmek de lazım mıydı bilemedim.
(Yatılı okulda iken , ilk defa 6 ay ayrı kaldığım evime, anneme, güney mahalleye gece yarısı ayışında sırtımda valizim - değirmen yanından yukarı ter içinde geldim de sabah uyandığımda annem gitmişti köy içine... o günden beri özlememeyi öğrendim ben)
Ve işte yıllaar sonra
annem bu yaz (2016) köye gidemedi. Çünkü artık her şeyini borçlu oldu
yürüme kabiliyeti, kayboldu denecek kadar azalmıştı. Her yaz başı, nisanın
20sinde kendi biletini alır kimselere sormadan köyün yolunu tutardı. Onun bu
tek başına hareket edişi başkalarının gözünde bizi "ilgisiz evlat” yapardı. Oysa
annemle annem istiyorsa ilgilenilir bilmezlerdi…
Her şeye rağmen o baraka gibi yerde, o dağınık pis evde
amatör istifçi gibi yaşadı annem.. Yağmurlar başladığında (ekim) ancak Gebze’ye döndü.
Ben annemle anlaşamadım. O da kendi yöntemlerini annelik
üzerinden dayatarak hayatımızı huzursuz etti. Bu huzursuzluk vicdan, acıma, yetememe duygularıyla beraber ruhumuzu acıttı. Bu gün karakterimdeki çıkışların
çoğunun onun çocukluğumda açtığı yaralardan kanadığını görüyorum..
Neyse , kardeşim Hamiye
bu bayram izninde “annemi köye götürmeyi-çünkü artık kendi gidemiyor- ve
eşyalarını dağıtmayı vb önerdi..bir yandan da 7 senedir kaldığı eski tip köy
evinin sahibi Mehmet vefat edince annesi (AyşeMine) artık evi boşaltmasını
istemiş. Başkalarının ağzıyla hareket ettiği söylendi, böyleleriyle uzun süre yürümek imkansızdır. Yürüdüğümüz yere kadar teşekkür ederiz.
Karadeniz, Özellikle Trabzon, Rize Ve Giresunlular
köylerini-evlerini terk edip İstanbul'u doldurmuşlar. Evleri barkları yakılıp
yıkılan Kürtlere kızan milliyetçi hemşerilerim “neden köyümüzü terk ediyoruz” diye hiç sorgulamamışlar..ki bu tatilde binlerce insan yola koyulunca yoğun
trafikten ancak 18 saatte köye ulaşabildik.
Eve vardığımızda her yer toz içinde, dağınık ,perişan idi. İlginçtir nem kokmuyordu.
Çantamızda
götürdüğümüz temiz yastık çarşaf vb serip gece 05te uykuya daldık…sabah kuş
sesleriyle uyandık.
Arabistan'ın odun erkekleri, tembel halkı petrol olmasaydı ne
yapardı ise, Karadeniz'in yeşili fındıgı, cayı olmasaydı- Rumluğumuzu örtmek adına
kafatasçılığa varan milliyetçilikle vır vır eden- erkeklikleri ne yapardı
bilmiyorum. Sabah kuş seslerini susturan silah sesleri pat pat her yerde gayet
rahatsız edici bir ahmaklığın göstergesi olarak 5 gün boyunca sürdü. Öyle ki
bayram namazı kılıp camiden çıkan bu kafalar bellerindeki silahı havaya
doğrultup takır takır patlattılar. .kurşun bir masum insanın başına saplanır
diye hiç düşünmediler…kaç kuruş ediyor bu silahlar bu kurşunlar bilmiyorum.
Annemin evinden çıkan onlarca plastik kapları , cam, teneke
kağıt gibi geri dönüşüm/geriye kazanım ürünlerini (belki plastik toplayıcılar
alır diye) çöp konteynırın yanına bıraktık.
Fakat onları gören 6 köylüden 5i “yakın bunları ”dedi. Nasıl bir yakma
isteğidir bu.yakın bunları..eee sonra ne olacak.
Onlara plastik yakmanın imkansızlığını, doğaya
karışmadığını, dumanın atmosfere yayıldığını ,yakmak temizlik degil daha beter kirlilik vs bunları anlattım…bişi demediler. Dereye atıyorlarmış, Dereler tıkansın taşkın olsun diye mi. Hey akıl hey.. Hey müslümanım nesili, plastikleri dereye atan…plastik yakılmazı bilmeyen, ama dakika başı takır takır silah atan
karadenizlim...
Annem kanımca köyün en yaşlısı değilse de en
yaşlılarındandır(1929) Annemin tarih bilgisi öğrenmek istediklerime yetmedi. Dedeme ”kürt ali”derler idi. Dedemim kardeşi ”kürt hüseyin”idi. Kürt hüseyin pis, çirkin, uzun sakallı tuhaf bir –dağınık, bir oderece bilgisiz,katı yalın ayak gezen eşiyle- cami yanında yaşardı.
Çocuktum ve onun yüzünü hiç de sevimli hatırlamıyorum…Annemin anne tarafına
“battallılar” deniyormuş. Battaloğulları….nereye varır bu yolun sonu.. Babam anneme öfkelenince "battallı değil misin, inatçı taş kafalı vs"diye aşağılardı
Annem, 72 yıldır arkadaşı/kafadarı Fadime, eli bol Havva teyzem.
Köyde bir DedeAhmet var idi. Ben Pontus’dan kalan yanımızı
düşünürken ortaokula kadar bildiklerimi aklıma getiriyorum. Dedelik alevilere
mahsus bir kimlik değil mi. ( Dersim’in kayıp kızları)
Neyse 3 kuşak geriye gittiğinde yolun sonunda pontus'a varacağından korkan şiddet sever milliyetçiler bu mevzuları eşelemiyorlar. Irkçılık yaparsan korkarsın 3
kuşak gerindeki gerçekten....
Babamın babası çok erken uzaklarda ölmüş. Uzakların nere
olduğunu sordum annem bilmiyor..O henüz babamla evli değilmiş. “Bilmiyorum
savaşa mı gitmiş gelmemiş..nere gitmiş “ bla bla.dedi..
.Babama babaannes(oflu kızı fadime) bakmış.Büyük babam ölünce
babaannemi başka biriyle evlendirmişler. ( 2amcam 1 halam doğduktan
sonra) O da erken ölmüş ( Mezarı Harmancık’da Ayşe Günaçtı doğum ölüm tarihi yok mezar taşında-mezarı en varlıklımız Osman amcam yaptırtmış) sülale karışık ayşe ana ölünce muhacir diye bildiğimiz üvey baba başka bir kadınla evlenmiş(hatice )
Geçtim bu mevzuları; kime ne değil mi?
Bizim köyde kaldığımız o zavallı eski tarihli evde Harşit’li kızı kalıyormuş. Harşit’ten
getirilmiş bir kadın..Tirebolu(tripolis) rum kenti.Harşit orada bir mahalle, bir dere… Ordan 3
ilçe doğuya getirilmiş "harşit kızı". O devirde. Nasıl kim kimler.. Sevgili
milliyetçiler. Bu evler, bu yerler ve uzaktan gelip sonradan anne dediğimiz neneler. Tarhi inkar etmek ırkçılık olmuyor mu?
Annem diyordum. Annem siz ne derseniz deyin kendi
dediğindedir aklı. Evi toplarken Hamiye’yi delirtti. Onu yap bunu yap… “sen iş
buyurma, ben yapıyorum” dediği halde
kimin umurumda. Annem bir ev nasıl dağıtılacak ise öyle dağıtmış. İnanmazsınız o felaket tuvaletin arka boşluğuna 10 plastik kap koymuştu. Topla at sil yıka...her defasında yazık ediyor bize. Şöyle oturup kuş sesleri eşiğinde çay içmek varken...
Erkek evlatlar annemin önceliği olduğu halde, ona kızları
bakıyor, taşıyor..vs.
Köyde akrabalarınız varsa, çocukluğunuzun anıları hala
yaşıyorsa köyünüzdür.
Trabzon'da bütün köyler ağaç kuş su aynıdır. Köyünüzü farklı yapan
oradakilerdir..Siz çocukken fidan olan büyümüş kocaman ağaçlardır. Artık beton
altında kalmış ayak izlerinizi saklayan taşlardır. Yaban çiçekleridir.
Dokuztepe Otu’dur. Kabalak çeşme
sidir. Zalahna’dır.
Yoksa ha zalahna ha gülle kıranı.
Küçükken rüzgarları ağaçların yaptığını sanırdım. Rüzgar var dediklerinde, tahta kepenkli ufak penceren baktığımda ağaçlar sallanırdı ...Uzun alana ve oradan kabalak'a çıktık..mis gibihava, buz gibi duru sular..ve çiçekler. Bu kına çiçeğini hamiye ve annem elinde tutu eli kınalandı..
Kabalak yolundan bir bakış
Akrabalara küsgünüm. 4yıl önce 7 gün arabada uyudum. 3 önceki sene dayanıştığım kuzenlerim , Anneliğini silah olarak kullananan (ki başkaca gücü yoktur) ebeveynlerine direnemediler.. "hasbiye Feymenin kızı değil, Bizim kuzenimiz,misafirimiz"diyemediler..Eh
ben de kimseyi zor durumda bırakmamak için –her zaman yaptığım gibi-
uzaklaştım. Görmeyince gelmeyince dert olmuyor sanki..(Başkasına yük olmadan yaşayabilmek önemli benim için).
Ancak Selvinaz(zelfinaz ) bunlardan farklıydı.O da rağmen karşı çıkamadı... Bu taşlaşmış
anlayışlara direnmek, herkes ötekini tekrar ediyor veya üretiyorken "hayır" demek daha zordur. Bana kalsa akp bu toprağı/karadenizi görerek mantıksız açıklamasız yorumsuz , yüzesyel söylemleri üretenleri algı
hanesinde kolayca toplamıştır.
Ve bu sorgulamayan insanlar dar görüşlü kapitalist,muhafazakar partilerin oy deposudur.
Gereksiz sorular sormak sadece bizim köylülerde yok
..maşallah memleketin her yanı bu gereksizlikle dolu…Markette aynı tezgahtan
domates aldığın kişiyle “bu senede domatesler çok pahalı” diye yakınırken,
aniden sana ”nerelisin der, evini adresini” sorabilir…Ama sohbeti inatla; domates
fiyatlarının pahalılığının memlekette çiftçinin durumunun ve aracıların
paylarının konuşulmasına çekmeye çalışman nafiledir. O kendine lazım olmayanı sorar durur...İşte hep bu yüzden bu
memleket böyleJ)
Bana “kocan nerde” diye soruyor. Hiçbir erkeğe karın nerede
demezler .. kaç çocuğum var-mış..mış mış.. Baştan savıcı cevaplar vermeniz
durumu kurtarmıyor. Böyle sorular soran bir kadına “bu sorunun cevabı sana
lazım mı”dedim. ..ve yarım saat sonra benim bu çıkışımı ”istanbuldan gelen
misafir kadın bana bağırdı”şekline bütün köye duymuştu….
Evin eşyalarını odunu dağıttık..zaten
eşyaların çoğu kullanılacak durumda değil.İşe yarayanları isteyene verdik. Kalanı çöpe. O ahşap kara taş arasına toprak harçla yapılmış 1 oda bir mutfak ev
genişledi.Annemin kuzine arkasına yığdığı odunlar kaldırılınca bir parça daha
yaşanır oldu ama geç oldu..Çünkü annem bütün çocuklarına “gel”der. Gidersin: evde
oturacak yatacak yer yoktur..”Hani yer”dersin, “şuraya yatın işte”der..bakarsın "şura”yoktur. örtki ölem modları...
Kız evlatlar annenin dağıttığını düzeltmek için bel ağrısı,stres ve başağrısı kazanır ama evden 5 dakika uzaklaşınca anne o evi yine eski haline
çevirir..Emek zayiatı…
Ben bu her şeye dat edenlerden yakınırken "selam veriyorlar"dedi birisi. Ah ha, ulan allahın selamı ne zamandan beri klaksonla dat diye veriliyor. Selam vereceksen uygun şekilde dur aç pencereni "selamün aleyküm"de. Bu mekanik dat sesini herkese duyurmanın, beynimizde hücre öldürmenin alemi nedir. Madem biz seni dinleyecektik- istanbulda senden çok var idi-niye köye geldik. A düşüncesiz.
Buda TEM'e çöp atıp ikaz edenlere "geri zekalı sana ne diyen" bir ülkem sürücünün arabası..
Yine de köy güzeldir. Yeşildir, Silahlılar uyurken, Kuş sesidir. Sudur. Akşam serinde rahat uyursun. Armut ağacından pat bir armut düşer evin çatısına...Baş ucunda, duvarın arkasında çekirdek yiyen farenin çıtırtısını duyarsın.
Aniden karşı tepelere yağmur yağar ve gök kuşağı çıkar.
Eynesil üzerinden bir güzel güneş batabilir.
Yamaçlarda kına çiçeği açmıştır. Papatyalar mezarlıkları süsler. Ortancalar duvar üstlerinde mor mor..
Gebze/Çayırova'ya dönme zamanı yaklaşmıştır. 1985 yılında Amcamın davetiyle ZONGULDAKtan Çayıroavaya gelen babamın mezarı (1988)Gebze'dedir. Öldüğünde 27imde idim. şimdi babamın öldüğü yaşa 1 kalayım. Makus talihimiz çamurlu yollardan ayaklarımız çamurdan kurtulmamıştır. Annem babam ölünce bizi peşinden sürüklemiştir.
Keşke zonguldak'ta kalsaydın baba..Şu Gebze işi hayatında yaptığının en kötüsü..hayatımıza iyi bir katkısı olmadı.
Neyse ne,,,annem ve hamiye ile teyzeme geldik cami yanına..ben ilk okul öğrencisi iken bir fıstık ağacı vardı teyzemlerin evinin yanında o 2 ağaç devasa olmuş..gövdeleri asırlık çınarlar gibi..(Ağaçlar doğanın tarihidir...kesmeyin beyler.) İlk okul öğretmenim ölmüş-KademUzun'un eşi Şennaz geldi iki laf ettik..Ortak mevzu "köy" veya ne...
Hamiye ve annem uzunlar mahallesinde indiler.Ben istemedim. Bir çekincem var. O evin kadınları ben minicik ilk okul öğrencisi iken bana çok kötülük yaptılar..rüyalarımda kovalarlardı ve ben uçarak kurtulurdum... anlatmiim..uzundur hikayesi..böyleyken öyle.
Orta okul arkadaşım Kadriyenin mezarına uğradım. Onu son kez gördüğüm evin duvarları yıkılmış . Kaç yaşında idim şu odanın kapsında durup kan tüküren kadriyenin solgun yüzüne son kez baktığımda....
Hayat geçip gidiyor. Bu boş ev ve çevresindeki arsa satılıkmış....satanlar kadriyenin 2 kızkardeşi olmalı...alıcı ben olsam...Yalnızlık artıyor.
Salı gecesi çok yağmur yağdı köye...çatı teneke ve ses fevkalede ama karadeniz sahil yolu yapılalı beri dağlardan inen sular denize ulaşamıyorlar ...Sel olmuş, toprak kaymış kesilen ağaçların bıraktığı topraklar kayıp kapatmış ...
Biz duymadık. Yarın yola çıkacağız diye bizi uğurlamaya gelenlerle oturuyorduk o eskimiş(100 yıl var mıdır) evde.
Fındık toplayacaktım, çay toplayacaktım yetişemedim unuttum vs.
Sabah Selvinaz ve Yeter geldi. belki bir daha gelemeyecekti Fehime Günaçtı bu köye. Hüzünlüydüm ben ama bilirsiniz belli etmem...
Selvinaz ağladı....fotoğraflar çekildi...yine gelin dendi...Halasıydı giden en yaşlı halası...Yeterin Teyzesi benim annem.
Annem neden ayakta zor duruyor bilmiyorum...öğrenmeye enerjim yok...
Selvinaz göz yaşını silerken benim boğazıma bişi düğümleniyordu.
Annem ise "şu poz verme işi bitse de arabaya gidip yatsam der gibiydi bir yüz ifadesinde...
Selvinazın dışa vurduğunu içinde saklayan hamiye
Ve biz köyden ayrıldık çarşamba 11.00de. o ana kadar rahatmıydım bilemiyorum ama Selvinazın ağlamasıyla bir taş oturdu şurama (döşümün üstüne). Yavaş yavaş korna çalmadan geçtik köy içinden...Teyzemin verdiği lahana fındık taflan sığdırldı arabaya.
Annem köyde yaşarken bu yollardan yürüyerek inerdi Beşikdüzü'ne, Beşikdüzüne o vakitler 'yalı' denirdi. Bu tanım nerden gelmedir bilen var mı? Annem bir asır yüüryerek geçtiği yolların neresinde su var neresinde ağaç ve kim var bilir. Durduk bir su başında plastik bidonumzu doldurduk..Bu çeşmenin aynısından Yunanistan Katerine'da da gördüm..Biz pontusuz fotoğraflardan..
Beşikdüzünden çıktık gidiyoruz.Dedim"selvinaz göğsüme bir ağırlık bıraktı" Hamiye"Sorma"dedi.
Annem arabanın arka koltuğunda teyzemin verdiği eşyalar arasında uyuyordu..
yol açıktı gittiğimiz saatten 5 saat daha erken döndük yola çıktığımız yere. Omuzumuzda Selvinzın 2 damla gözyaşı var.
Kafam ağır..Epeyce tasnif edip bir köşesine koyduğum anlamlar,annem,vicdan,öfke.kırgınlıklar iyice karıştı...Ben daha iyi değilim. Köyle ilgili "huzur bulma"hayalim bu gürültülü çöplü gerçeklikle bu tek yöne bakan insanlarla iyice yıkıldı...Anladım ki en güzel yerler güzel insanlarla güzel...
Aşağıdaki fotoğraf büyük NENEmdir. 1974de öl(müş)dü .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder