28 Şubat 2016 Pazar

"Hazzın erkek egemen kurgusuna karşı bedenimizi/kendimizi tanıyor muyuz"a müdahale

Bu güne kadar 45 yerde 2500den fazla kadına bu başlık altında biyolojimizi yazanların bizden sakladığı veya sadece erkek diliyle erkeklere anlattığı konuları anlattım. ve hala "ben ne anlatacağım"derim her anlatı başlangıcında. çünkü. kadınlar katı erkek baskısı altında öz irade ve inisiyatif kullanmaktan çekiniyorlar. 8 yıl (lise artı lisans)hemşirelik eğitimi aldım ( anatomi, biyoloji fizyoloji- psikoloji, toplum sağlığı ve hasta bakımı- doğum, üreme, vb dersler dahil) fakat bunca mesleki bilgi ve birikim ancak feminist gözlükle bakınca ancak netleşti. Anladım ki en cinsiyetçi bilim tıp bilimi. Anladım ki orta çağda aristokrasi ile kilise işbirliği yaparak "kadınlar cadıdır , büyücüler, sihir yapıyorlar şeytanla işbirliği içindeler" propagandasıyla; yoksullara yardım eden, bitkilerden ilaç yapan şifacı kadınları, o çağın baskın karanlık düzenine (*)karşı olan kadınları tek tek bulup katledilmişler. At üstünde dolaşarak cadı/kadın arayan muhafızlarla yakalattıkları her kadını halk önünde türlü-akıl almaz işkencelerle acılar çektirerek öldürmüşlerdir. Öyle ki bir köyde tek bir kadının hayatta kaldığı yazılır. Biz ortaçağlılardan cadı ninelerimizin hesabını sorduk mu. Cadıların erkek sisteme ödediği bedeli hiç bir erkek hiç bir iktidara ödememiştir. Şimdi insanlık tarihi boyunca erkek egemenliğine karşı direnen, her kazanım için mutlak bedel ödeyen kadınların sayesinde biz bu gün sokağa çıkabiliyoruz. Bütün bu hak temelli mücadelelerimiz bu günün Türkiye'sinde günde en az 3 kadının öldürmesiyle sonuçlanıyor. Artık sussak da konuşsak da öldürülüyoruz. Şindler'in listesi filmindeki gestapo/asker gibi egemen erkeklerin karşısında Kadınlar neyi yaparsa hayatta kalır ne yapmazsa öldürülür bilemez haldeler. Canımızı onun keyfine emanet eden boklu sistemlerini arkalarına alıp güç asimetrisini de enikonu kullanıp kadına yönelik şiddet üretiyorlar. kadının tek silahı kadın dayanışması. Neyse bu mevzu derin . Demem o ki; Tarihten bu yana mücadele eden demir çeneli meleklere rağmen, bazı kadınlar şu yukarıda yazdığım konu başlığını dahi yazamıyorlar. 6 mart günü anlatacağım konu için"beden atölyesi" başlığını koymuşlar. Ulunenem aşkına "beden atölyesi" ne demek ey kadınlar. Beden atölyesi beden bedmeyen atölyesi..veya bedemeyen atölyesi... beden bir yana bunun atölyesi nasıl olur o bir yana. hergün binlerce kadın hayatta kalmak adına bu erkek sistemle mücadele ederken biz bizzat kendimizin düzenlediği kimseye hesap vermek zorunda olmadığımız etkinliklerde doğru başlıkları yazmaktan neden geri duruyoruz. En rahatsız olduğum davranışlardan biri de; İstanbul'da bir erkek egemen derneğin kadınları etkinlik düzenlerken, başka kaınlar adına karar vermeleriydi. "bu konuyu bizimkiler anlamazlar, bu bizim kadınlara göre değil..bla bla" Arkadaş sen nasıl biliyorsun o kadının anlayıp anlayamayacağını da onun adına "olmaz" diyorsun. Hele bir anlatalım bakalım anlar mı anlamaz mı? Bazı erkeler ve yer yer kadınlar o kadar müdahaleciler ki. kadın için yaşamsal olan bir konuya dahi "olmaz" diyebiliyorlar. Akşama kadar peynir ekmek gibi kadının amına söven erkekler, AMK diye dergi çıkaran erkek, kadının grafik şeklinde yapılmış vulva/am afişine dahi tahammül edemiyorlar. Erkek her dakika her türlü uzuv görseline ulaşabilirken, kadınlar kendi organlarının grafiğini bir etkinlik afişine çizmekten imtina ediyorlar. Çünkü her örgütteki erkeğin olmazsa olmazıdır "kadına müdahale"..Aman kadınlar bizim olmadığımız yerde kendilerine dair bir kelime konuşmasınlar diye her türlü engeli çıkarabilirler. hem de hiç ummadığını adamlar"özgürlük adına" yapar bu müdahaleyi. Bütün bu baskılar, gücün çevresinden kopamamışlar gösteriyor ki; el konulmuş bedenlerimiz, yok sayılmış organımız, yaşanmamış hazlarımız , mücadelesini verecek hayatımız var. .

"hiç yorum yok"

Bir konu üzerinde fikir yazmak için o konuya dair ya karşı fikirlerin olacak yada benzer ve biradım daha öte fikirlerin olacak ki..yazılan herhangi bir hikayeye katkın veya eleştirin olsun. ilk orta lise üniversite dahi düşündüm de; not, hikay, kompozisyon, anlatı, mektup vb yazmayı seven arkadaşlarım kimlerdi diye .Aklıma 3 kişiden fazlası gelmedi. hal böyle olunca facebookun beğeni butonu pıt işi kolaylaştırıyor. bir tık tamam. Onca yorumu kim yapacak..kim hayatımızı kolaylaştıracak veya yük olmayacak..veya bakışımıza katkı sunacak. Bu ahval ve şerait gösteriyor ki koca memleketin 75 milyonuna rağmen, sığlıklara mahkumuz. Erkeklerin çoğu yorum yapmak, bir fikir eklemek yerine sövüyorlar. ne kolay değil mi. ulan ben senin ananı avradını.. fikir yok. eldeki tek fikir sövgü cümleleri. Bazı kadınlar da yeni şeyler üretmek yerine mecbur bu erkek sistemin ürettiklerini tekrar ediyorlar.Eğer onların düşüncelerini benimseyip üretemezlerse onlar tarafından dışlanıyorlar. Hoş farklı fikir üretenleri de dışlar erkekler."ben senden daha iyi bilirim""yanlışsın" bak ben sana doğrusunu söyleyeyim" "sen çok biliyorsun" " böyle çok bilirsen kimseyle anlaşamazsın"... tamam ya senin gibi kof kafayla anlaşmak için çok bilmeme gerek yok..bok bilsem yeter.diyenlerimiz vardır. veya "yürü git başımdan gölge etme başka şey istemem" diyenlerimiz de vardır... ben ikincilerden yanayım.

27 Şubat 2016 Cumartesi

Sevgi bütün canlılar için iyileştiricidir.

Evin en küçüğü kınalı kediye bugün kısırlaştırma ameliyatı yapıldı. 8 saat oldu hala tam uyanamadı. canı acıyınca inliyor..o haliyle yürüyerek kucağıma geldi..yetmedi her zaman olduğu gibi boynuma yattı. Onu epeyce öyle tuttum. Sevgi bütün canlılar için iyileştiricidir. Sıcaksu torbasını yanına bıraktım ve battaniye ile köşe yaptım ..uyuyor..uyandığında canı acımasın.

26 Şubat 2016 Cuma

yazmak kitap, kitap yazmak, kitabı yazmak

Ben şiirlerimi toplayıp kitaplaştıracağım diye, Ben bu zıtcinselci/heteroseksist sistemde farklı oluşuma dair yaşatılanları ve yaşadıklarımı yazacağım diye.. Belki bana düşürülen gölgenin, omzuma yüklenen sorumluluğun altında ruhumun cındar (bizim köyde kıymıkdan ince parçalanmış cam veya odun parçası) edilişinin öznelerini yazarım da , başkalarına, bir okuyana güç verir diye... yani sadece yazmak için 39 yaşımda bir depresyon anında ( işe gitmek istemiyordum.sonradan öğrendim depresyonda imişim) emekliliğimi istedim. nerdeyse 18 yıl geçti. Yazdım mı .Hayır. Ömrüm koşarken erteleme toplamı gibi. Ne çok bahar gördüm diye sevinirken bir o kadar da kış gördüğümü hatırlarım.

Siyah Glayöl

Eskiden sadece TRT var iken, sokaklarda konuştuğumuzu yazabiliyor muyuz konulu vtr yapılırdı. Bir çiçekçiye sordular .Bu çiçeğin adı ne" glayöl" -sırayla harflerini söylermisin -ge ö ye a lö le... ... kişi harfleri söyledikçe alt yazı olarak harfler düşer alakasız tuhaf kelimelere gülerdim. *Esasında yazmak istediğim, Ben orta okulda iken (şimdi bu okul 3 tane 4 ün hangisine tekabül ediyor bilmiyorum)M.Polatkan adında bir müdürümüz vardı. Bir gün müdür muavini odasında konuşurken,"eskiden kızlara sadece okuma öğretirlermiş yazma öğretmezlermiş erkeklere mektup yazmasın diye" dediğini duydum. Ben temizlik nöbetçisi idim ve toz içinde kapının önünü süpürüyordum. Köy yolunun bütün çamurlarını lastik ayakkabı ve lastik çizmelerimizle okula taşırdık ve çamur kurursa muazzam bir toz yığını olurdu.veya yapışkan topaklar sınıfın zemininde tümsekcikler oluştururdu.. Neyse hikayemiz bu değil. Hikayem-iz. Bu müdür din dersimize girerdi ve hz peygamberin ne iyi bir insan olduğunu vasıflarını anlatırdı. ve kadınların başlarını örtmelerini saçlarının görünmesinin günah olduğunu söylerdi. Ben arkamdan sarkan örgülerimden suçlulukmu duymuştum ne..ayağa kalkıp"hocam madem günah neden biz okula başımız açık geliyoruz"dedim. Ne yaptı bu erkek müdür. makul ve mantıklı cevaplar mı verdi, tabiki hayır. "kızım onu abine sor"dedi. ben dumur ( o vakit soruma cevap alamayan azarlanmış halimin dumur kelimesine uygun olduğunu da bilmiyordum)olup yerime oturdum. Ama hiç unutmadım."Abine sor".. Neden abime soracaktım ki, Öğretmenim sensin diyemedim. Onu orta okulun bahçesinin giriş tarafında abimle bir iki kere sohbet ederken görmüştüm. Abim o vakitler Trabzon imam hatip lisesinin son sınıfında idi. Ve köye geldiğinde müdürle sohbet ederdi.. Yıllar sonra anladım ki ikisi de dinden referans alarak kadına baskı yapan erkeklerdendi. işte çiçekcinin konuştuğunu yazamaması, glayöl, kadınlara yazmayı öğretmemek ve abine sor...

25 Şubat 2016 Perşembe

yorgunum..duygularım yorgun.

Ve cidden mutlu aşk olmaz. mutlulukda olmaz. Hayat türkiyede bir yanılsama.

21 Şubat 2016 Pazar

pazar

Aradıklarım Bulduğum yerde yoktular.

16 Şubat 2016 Salı

" Beni kıracak mısın" ?

Genç erkek genç kadın saat 20.00 sıraları bizim arka cadde kenarından yavaş yavaş yürüyorlar. kadın yorgun ve düşünceli görünüyor, Oğlan sahte bir neşe içinde, Ben arabadan inip kaldırımdaki ağacın dibindeki su kabına(sokak hayvanları için) su bırakıyordum. 2 metre ötemde durdular. genç kadın " ben fotoğraf çektirmek istemiyorum " dedi. Erkek onu omzundan tek koluyla sardı "beni kıracak mısın" dedi ve düğmeye bastı. "beni kıracak mısın" genç kadının bu gizli santaja karşı çıkma iradesi sarih görünmüyordu. "ben istemiyorum dedim, sen beni kırdın selfini çektin" demedi. "benim istemeyişim seni kırmak değil, sadece istemiyorum demektir" demedi. Ben arabaya binip kontağı çevirdiğimde yanımdan geçtiler...erkek çektiği fotoğrafa odaklanmış cep telefonuna bakıyordu, kadın kaygılı sesiyle bir şeyler anlatıyor.. (erkek 25 yaşlarında kadın 18inde görünüyordu) içimden "inşallah o fotoğraflar yarın başka bir santaja malzeme edilmez" diye geçirdim.

Erkek egemen sistem bataklık, erkekler de bu bataklıktan nemalanan sineklerdir.

"Platonik aşk" kimi öldürür.

Adana'da bir erkek bir kadını kafasına vurarak komaya soktu. Tutuklanan erkek "birlikte alkol aldık kavga ettik o da bana vurdu"dedi. Kadının kanında alkol çıkmadı. Bir haftadır komada kalan genç kadın bu gün öldü. Bu Türkiyeli erkekler için olağan bir haber gibi değil mi? Üstelik erkek gazetecilerin de katili kollayan "vah zavallı erkek platonik aşıkmış ,kadını öldürmesin de ne yapsın" tarzı meşrulaştırma çabaları o kadar bariz cinsiyetçilik iken... Bu cinayeti işleyen erkeği koruma kollama meşrulaştırma çabalarını anayasanın 10 maddesi hiiç görmüyorken (bu başlıkları tekrarlayan gazeteler-eşitlik ilkelerine aykırı hareket etmekten- caydırıcı müeyyide uygulanmalı) " Sevmeyi bilmiyorlar, ah sevgiyi bilmiyorlar" diye feryat eder bir şarkısında aşkın nur yengi. Erkekler sevmeyi bilmiyor. Ben bir yabancı filmde bile erkeğin kadını "ben seni sevmiştim"diye diye dövdüğünü gördüm. Bir erkek bir kadına Platonik aşık oldu diyelim. Bunda bir sorun yok . E sorun ne o vakit demeyin. Türkiyelilerin kötücül erkek kültürü birini seviyorsan" o da seni sevmeye mecburdur"der Ben seni seviyorum sen de beni seveceksin..yoksa seni öldürürüm. Derhal "beni sevmeeee"diye haykırıp yardım isteyiniz. Eğer bir erkek sizi seviyorsa öldürme ihtimali de o derecedir. Bakınız "çok seviyordum öldürdüm abi" "çılgın aşık sevgilisini öldürdü" "platonik aşık olduğu kadının kafasına vurdu komaya soktu " Bundan 4sene evvel feministler (istanbul feminist kolektif) 14 şubat günü "ERKEKLERİN SEVGİSİ GÜNDE 3 KADIN ÖLDÜRÜYOR" pankartıyla yürüdüler. "Öldüren sevgi istemiyoruz"diye sloganlar atıldı. Peki kim duydu. Kadınlar duysun yeterli... çünkü hiç bir egemen ezdiği isyan etmeden değişmez. Bu erkek sistem içinde kadınlar da sevmeyi bilmiyor. Ama platonik aşık olduğu erkeği öldürmüyor. ****** Birine aşıksan o da sana aşık olamaz. Elbetteki karşınızdaki size yanıt vermezse; sevginiz, aşkınız karşılıksız kaldı diye üzülürsünüz.Acı çekersiniz. Çekin ,acınızdan kendinizi dağlara yollara vurun, şiir yazın, için zom olun, bohem olun derviş olun,mecnun olun..inanınki aşkınızı kutsarlar adam aşkından şair oldu derler. Yani acınızı azaltacak zamanla unutacağınız bir sisteminiz var..hayat sizin..sokaklarda ayyaş gezseniz kime ne..Erkeğin karşılıksız aşık olması onurlandırılmıştır. Bu kadar seçenek varken -aşık olduğunuz kadına işkence etmek, sizi sevmiyorsa öldürmek nasıl bir vahşettir ve nasıl bir sevmektir...nasıl nasıl... Bir kadın erkeği sevdiğinde karşılık almıyorsa: onun ne kendini sokaklara vurma, ne içip içip sarhoş olma hakkı vardır..Nede kahrından yollara düşmeye nede acısından şair olma hakkı vardır. Aşkına karşılık alamadığı için yanıp yakılma hakkı yoktur.. belli etmeye kalkarsa ; platonik monik farketmez kadın aşağılanır, düşük müşük vb ilan edilir. Ama gidip erkeği öldürmez. ne ederse kendine eder. Bir kadın öldüren erkek katildir. kadın katilidir. Silahsız ,güç eşitliği olmayan bir kadını cezalandırmak için öldürmüştür. bildiğiniz vahşeti işlemiştir. Artık ona çılgındı, çıldırmıştı, aşıktı,işsizdi vs demeniz suça ortaklık etmektir.Çünkü bu erkelere günde 10 kişi hakaret eder, söver, patronu müdür ağzına sıçar, babası aşağılar...ama o erkek bunlardan hiç birini sistematik şekilde hergün 3ünü öldürmez. Ama kadın katili bu erkek duruşma salonunda " bana hakaret etti, erkekliğimi aşağıladı" der..

13 Şubat 2016 Cumartesi

Seçilmiş değil, SEÇTİRİLMİŞ Cumhur Başkanı

Son 2 yıldır memlekete bir laf yerleşti. Kİm kaba adamdan bahsetse "seçilmiş" diyor. Üstelik Memlekete seçmeninin &50sinin onu seçtiğini söylüyor. Yarebbim akp iktidar olalı beri memleket yönetimide rol oynayan "yanlış algı yaratmak" budur işte. Doğrusu şudur. O seçime katılan 100 kişiden 50sinin oyunu almıştır. O vakit oy veren seçmen sayısı kaş kişi idi.(bunu bilen var mı, bilip söyleyen var mı .yok) Hatırlayın memleketin 3te biri oy kullanmamıştı. Ekmelettin Amca'ya oy vermemek için sandık başına gitmemişlerdi. Seçmen sayısı ile kullanılan oy sayısı aynı değildi. İşte bu ve benzer nedenlerle o bir seçilmiş cumhurbaşkanı değil, devletin bütün olanaklarını sadece kendi çıkarı için seferber ederek "seçtirilmiş biridir" AKPli vekillerin her sıkıştığında seçilmiş cumhur başkanına hakaret edemezsin, gülemezsin, gelemezsin gidemezsin demesinin altında bu "seçtirilme" ve esasında %50 oy almaması yatıyor. Sanki diğer cumhur başkanları seçtiklerimizin seçmesi sonucu bir şekilde seçilerek gelmediler mi? parti başları vekiller vb seçimle gelmediler mi. Köyüme dönmek istiyorum ablalar. bu riyaların olmadığı duyulmadığı bir köy varsa haber verin...yoksa ört ki ölem.

Dava edeceğim sizi

Mümkündü temiz gürültüsüz kazandıklarımızın ortak/eşit paylaşıldığı bir vatanda yaşamak. Ömrümüzü yediniz rant için vatanı satan iktidarlar ve onların her açıdan yoksullaştırdıkları. Ömrümü yediniz helede son 15 yıllıklar. Bugün o güzel Erzincan'da sünni türkleştirilmiş milliyetçilere seslenen BaşBaKAN" cizre'de ne hendek kaldı ne mayın"demiş. Cizre'de insan da kalmadı başbaKANlığınızda. "Ağla sevgili yurdum" diyen Şili'li şair kim idi. Polisin apoletli askerlerin, silahsızları sivilleri dahil sözüm ona terörist öldürmekten çok mutlu olduğu 5 ay yaşadık. 5yıl gibi . ve 13 yılda bütün sokak onlar bunlar şunlar CB gibi konuşuyor. Gökkkuşağının 7 rengi yok tek rengi var o da AK diyecekler öyle ezberci tekrarcı ve yalancı-lar. Tartışma adabı yok..fikir yok....derin tahliller yok..iyi güzel eşit yaşamı hayal etmek yok...biz kazma kürek imparatorluğu.. ömrümüzü yediniz. şiirlerimi katlettiniz. Ben şimdi 13 yılımı heba eden sıkıntılar acılar içinde geçmesine sebeb olan politikalar izleyen BB ve onun dayatmacı abisinden davacı olsam bunu nasıl yaparım bilmiyorum.. Oysa şu fotoğrafdakiler gibi ülkemin çimenlerinde mutlu özgür yaşayabilirdim.

11 Şubat 2016 Perşembe

Ölmeyin de görün.

Devlet ve onun adına insan öldüren asker/polis bu günde milyonların hafızasında yaralar açan bir caniliğe imza attılar. Karşılıklı savaş koşullarında öldürür veya öldürülürsün..ve savaş sürer. Bu da insanlık için kötü bir şey olsa da hiç değilse eşitlerin savaşında iyi oynayan kazansın dersin. Ancak Türkiye Cumhuriyeti devletinin 92 yıldır süren ayrımcı ırkçı politikaları bu coğrafyayı katliamlar ve kan gölleri haritasına dönüştürmüştür. 1915den 2015e hiç bir şey değişmemiş. Devlet ceberrut, zalim, acımasız öldürmelere asimilasyon politikalarına hükümetler eliyle imza atmaya devam etmektedir. Ben EKİN VAN'ın çıplak cesedi Şırnak meydanına atıldığında eyvah demiştim.Eyvah, devletin erkek askerleri savaşmıyorlar, erkekliklerini sınıyorlar. En acımasız düşmanımın bile cesedine bu yapılmasın. Öldürdün bırak git. Unutma ki ne kadar haklı olduğunu sansanda bir kadına bunu yaptığında-şimdi sussalar da-bütün kadınlar senden nefret ederler.Çünkü sen bir asker değil, kadın düşmanı aşağılık bir canisindir. Bu gün bütün sosyal medyada birinci konu öldürülen silahsız 2 kadının sergilenen cesedine dair yorumlardı. Devlet kendi terörünü en vahşi şekilde estirirken karşı terörün bitmeyeceğini bal gibi bilir. Ben burada bu yaşımda kadınlara böyle yapanlara karşı baştan sonra öfke kesildim. Bir kürt olsam kardeşime böyle yapılsa buna karşı gerilla olmak isterim. Bu devletin /hükümetin hiç mi aklı yok. Bir baba oğlunu döverse onu hizaya getiremez ancak evden kaçırır. Sevgi anlayış oğulun düşüncelerini ifade etme hakkı, ayrı evde yaşama isteğine saygı duymak tek çözüm iken..baba evi terkedersen seni öldürürüm diyor ve öldürüyor. Bu defa küçük kardeş ya korkudan susuyor yada abisinin acısından o da babaya karşı duruyor... Türkiye'de demokratik yönetmeler yok. Kanunlar iktidarı ele geçirenin rengine göre boyanıyor. Hukuka adalete güvenim yok. Asker;polis,özel harekatçı her kim ise saray adına silahsız kürtleri katledenler, cesedleri teşhir edenler bilsinler ki kanların üzerine basarak gül bahçesine gidilemez. En sıradan insanlar bile artık "tamam öldürdün ,yakmak niye,elbisesini soyup çıplak orta yerde bekletmek niye..."diyor. siz ki asker polis olan türkiyeliler, bir boks maçı bile eşit kilodaki erkeler arasında yapılır. Siz savaşmıyorsunuz. Kendi yaşam alanını savunan silahsız çocukları kadınları erkekleri öldürüyorsunuz. O kadar öldürdünüz o kadar haksızlık ettiniz ki. Bütün barış umutlarımızı tükettiniz. Bu savaş ortamında siz de hiiç mutlu olamayacaksınız. O haksızlık ettiğiniz cesetler kanlar her gece rüyanıza girsin..ve siz ölü teşhircileri asla ölmeyin ve ömrünüz eza içinde geçsin.

7 Şubat 2016 Pazar

Portekiz /lizbon/Porto/sintra ve iyi şeylerin sistematiği

ikinci defa Türkiye dışına çıkış yaptığım ülke Portekiz'dir. Önceden ne ki diyordum, sonuçta bütün dünya aynıdır, ağaçlar yollar, binalar, insanlar ve hayvanlar. Aslolan bunların dizaynıdır. Ve kentlerin biçimini neleri önceleyerek planladığındır. Ben bir kent planlarsam önceliği canlılara tanırdım. Makinalar sonradan gelir. İnsanlar derken ise, bir kentte sadece 15-45 yaş arası erkelerin değil kadınların çocukların engellilerin de olduğunu unutmaz her ayrıntıyı düşünürdüm. Bizim Türkiye'mizde de yer yer bunların düşünüldüğü kentler var.Örnek: Eskişehirin bir mahallesinde yaya kaldırımları engelliler için asfalta sıfır yükseklikte yapılmış,ağaçlı geniş temiz yollar var.Mesela istanbulun bir semtinde 100 metre kadar bir yol böyle olabilir. iyi kent tasarımı yol kaldırım yapımı belediyelerin insafına bırakılmış ve öncelik makinalara tanınmış, makinaları/taşıtları kullananlar %99 erkekler olduğu için kentleri kendilerini düşünerek inşa etmişlerdir.Yani iyi şeyler Türkiye'de iyi şeyler MÜNFERİTTİR OYSA PORTEKİZ'DE İYİ ŞEYLERİN SİSTEMLİ OLDUĞUNU GÖZÜMLE GÖRDÜM. Bütün kaldırımlar: Otomobillerin yolu kadar geniş, yayanın yürüyüşüne mani olmayacak şekilde ağaçlar dikilmiş, bebek arabalarını, valizinizi kolayca kaldırıma çıkarabiliyorsunuz.Çünkü kaldırım yüksekliği ya asfalta sıfır yada 10 cm. hafif yüksek kaldırımlara mutlaka yer yer eğim vermişler.. Bütün kaldırımlar aynı mermer/taştan yapılmış. kaymayan yürürken bacakları yormayan taşlar. (Türkiyede kaldırım taşlarının altına beton dökülür üstüne kaygan mermerler, betonun aşağıya su sızmasını engellemesi bir yana üzerinde 10 dakika yürüseniz yorulursunuz. Böyle kaldırmlara hiç ama hiç ağaç dikilmez sıfır yeşillik) Portekiz'in bütün yerleşim yerlerinde kaldırımlar aynı standart kurala bağlı yapılmış.Sadece lizbon'da degil portoda'da böyle
Klakson sesi duymazsınız. Portekizli sürücüler klakson çalmadan araba sürebiliyorlar Siz yaya çizgisine daha adım atmadan taşıt trafiği duruyor. (ben mal mal bekliyordum.Perihan "hasbiş burada yaya çizgisinde taşıtlar yayalara yol verir yürü" dedi) 5 gün gezdik hiç bir erkek tarafından engellenmedik,rahatsız edilmedik... Özellikle lizbon'da bütün metro istasyonları birbirini kesiyor. Zati daha uçaktan inip otobüs durağında beklerken gönüllü (belli ki devlet veya belediye bunu organize ediyor) gençler size şehrin ulaşım ağını belirten -en az iki dille yazılmış-broşürler veriyorlar. Hangi güzergahta ne var işaretlenmiş haritalar veriyorlar. Etrafta bir tane çöp yok. Bütün yollar sokaklar gezip gördüğümüz yerler tertemiz. Tavus kuşları şehrin her yerindeki parklarda dolaşıyorlar.
Biz de Üsküdar bacakları yormayan , geç ısınıp erken soğuyan, yağmur suyunu çeken, bitkilerin hava almasını sağlayan taşlarla döşeli kaldırımlara ara sokaklara sahip yegane ilçelerden biriydi. Son 10 yıldaki belediyecilik zeynepkamil hastane bahçesindeki ağaçlar arasına bile beton dökmeyi marifet sanan bir anlayış hakim olunca şehir o güzel sokaklarını asfata betona teslim etmekte, bütün eski ağaçların dibine asfalt dökülmekte.. sistemli olmasa bile bazı kentlerimizde iyi şeyler yapılmış fakat şimdilerde kaldırımlara merdivenle çıkılıyor ve bütün eski ağaçlar imdat diyor. SİNTRA'yı ayrıca anlatacağım..mutlaka.

Sokağa çöp atan erkeğin arkasını evde kadınlar topluyordur.

Herhangi kente, köye, bir piknik alanına, bir tarlaya araziye gittiğimde çevrenin çöplerle dolu olması beni o yerden soğutuyor. Hiç unutmam Akyaka sahiline (o vakitler Sertap Erener'in şair adlı parçasının klip çektiği kıyı)gittik. Ben sanıyordum ki masmavi karadeniz ince kumlu harika kumsal kayalıklar işte sıra dışı doğa... Kapıda barikat kuran görevliler(araba ile) giriş 80 lira dediler. Duş almak denize girmek varsa şezlong buna dahilmiş. Biz fena halde itiraz ettik. Bir girip bakalım. beğenirsek bu parayı veririz. Duşların çoğunun çeşmesi/musluk bozuk, sıcak su no no..kapılar garç garç ..duşlarda hiç değilse bikinimizi giydik.. O kadar geldik, sat babasını bari denize girelim güneşlenelim..yürüdük sahile, bir kenara havlumuzu serdik. Tam da paralı alan ile parasız alanın başladığı sınırmış. Yanlız o tarafı bu tarafla ayıran bir çizgi bir tel cablama vb yok. Az ötemizde ağzından çöpler taşmış, yan yatmış, altı delik çöp kovaları.Çöplere konan vızır vızır sinek ve arılar. Hadi bunu da geçti. Arkadaş burnumuza bir bok kokusu geliyor. arkamızda ki kocaman kayaların dibine bok herifler sıçmışlar. Derhal havlumuzu topladık orayı terk ettik Kapıdaki 80 liracı güven(siz)likçiye "orda çöp möp kak vs var"dedik."baktırım,af edersin kont edilmedi daha o taraf" dedi. Varya varya neyse ya. Ayder'de o güzelim çimenli bayırı çıkarsın ta çam ağaçlarının altına varırsın o da ne bira kola kutuları,sigara paketleri, çips naylonları.. Amasra kalesinden, anadolukavağı kalesine kadar hemen her güzel köşede, mesire alanlarından fundalıklara ,ormanlardan dere kenarlarına kadar çöp çöp çöp. Kuzguncuk sahilinden, Maltepe sahiline kadar mangal dumanı, üsküdar sahilinde çekirdek kabukları ve kendinden başkasını düşünmeyenlerin arabalarından yükselen o bangırtılı adına müzik denen ses. NEDEN BÖYLEYİZ. Hep böyle pis çöplümüydü Türkiye halkı. Sokaklar erkek işgalinde olduğuna göre çoğunlukla arkasını toplamayı evde kadına bırakan erkekler, sokaklarda arkasını toplayacak kimse olmayınca çöpler yerde kalıyor. Ve artık bu erkek dünyadan iyi şeyler öğrenemeyen kadınlarda çöplemeye başladılar. Buna bir çözüm VAR ELBETTE. Belediyelerin bu konuda bütün alanları denetleyen uyaran yönlendiren görevlilerinin olması. Hele de yere tüküren düşüncesiz pis erkeklere bir an evvel müeyyide şart. Çöpleri çöp kutusuna, cam kağıt ve tenekeleri geri dönüşüm kutusuna ATINIZ
fotoğraf: Lizbonda hava alanı ve metro girişlerine konmuş izmarit ve diğer çöpler için kutu