22 Aralık 2012 Cumartesi

Gezmek değil gtmek

Eskişehire gitmedim. Tuhaf değil bir gün önce "eskşehir gidiyorum"diye yazıp ertesi gün karra değiştirmek sadece bana bağlı gelişmedi.Hatice Yeşildal "cuma günü sunum yapmanın bizim için biraz sıkıık olacağını,aynı gün hem sunum hemde aankaraya geçme işi telaşı olmasın diye ertelemeyi"önerdi. iyi de oldu. Ankaraya gittim. Önce Candan 'ın duruşmasına katıldık. (Ankara barosu kendi avukatına uyduruk gerekçelere haksızık ediyor..umarım bu haksızlığı tez fark eder.) Cumartesi günü Siyasal b.fakültesi 226 salonda "hazzın erkek egemen kurgusuna karşı edenimzi tanıyrmuyuz" konulu anlatıyı gerçekleştirdik. 70 kadardık ve fevkalede katılımcı ve eğlenere alattık birbrirmize "buncadır bize yanlış anlatılan doğrularımızı".. Çıkışta Ankarada hava o gün en soğuktu. Zekiye ile evine geldik..ve ben Oradqn Adanaya gelene kadar vaktimi evde geçirdim. Neden se bilmediğm kentlerde sokağa çıkmak istemiyoru.bir üşenme bir giyinip sokağa çıkmaya hazır olamam hai...nereye gideceğim ki..çok elzem olmadıkça çıkmıyorum işte... Ankaralı sfklılarda bir tutukluk vardı.

10 Aralık 2012 Pazartesi

Eskişehire gidiyorum-perşembe

Umrım otobüs şoförü düşüncesizlik yapıp yine sigra içmez.

Dünyanın kapitalist Türkiyesi.

Otobüs soğuk, camlar buharlı ıslak ,yol kalabalık ...yol kenarlarındaki binalar iş yerleri atölyeler, park yerleri dağınık pis ..görüntü can sıkıcı. Yol uzun Gebzeye varmam gerek ama 130Ş den inince bizi Gebzeye taşıyacak bir araç olmadığını bildiğimden o kadar gerginim ki. Bunca yolcuyu Gebze-harem minibüslerine mahkum eden belediyeciliğin Allah günahını hiç affetmesin. 300bin nüfuslu gebze ilçesi belediyesi ve kocaeli belediyesi istanbul iett-halk otobüsleri-veya metro bağlantılı bir otobüs koymadılar. 130şden veya 500T den inince Yolun karşısında bir sürü araç bekliyor ve hiç biri Gebze'nin içine veya Çayırovaya gitmiyor. Çünkü o kepaze minibüslere itiyor sizi belediyeniz. İlla 3cü bir araça ve özellikle insan taşımacılığında işkence sayılabilecek minibüslere mecbur bırakıyorlar. Oysa belediye otobüs koymalı ve minibüs seçenek olmalı. Oysa seçenek değil dayatma bu. Hiç değilse aktarma akbil gibi uygulmalar yapsalar. Bu asgari ücretli emekçi emekli gebzelilerin cebinden ayda 60bin lira çalmaktan vazgeçseler. yağmur yağıyor. Son durağa kadar gittim.Sadece yetişkin erkekler düşünülerek yapılan dik ve karanlık,yer yer su birikmiş üst geçitten geçtim. uzunca süre mhlleye gidecek otobüsü bekledim. 2tl dah verdim eve geldim. Yoksulluk öyle artıyor ki. Rağmen ulaşım o kadar pahalı ki.. Dünyanın kapitalist Türkiyesi.

Can sıkıntısı

Bir söz bir durum beni umutsuzluğa sevk edebiliyor. haksızlığa uğradığım hissi benim için o kadar önemli ki bir anda her şeyin önüne geçiyor. yanılıyorsun aslında öyle değil"diyene kadar kuş uçup gidiyor.kalakalıyorum. Filmi başa alamıyorum. O anla yargılanmak istemiyorum, o ana gelene kadar ki sürecin önemsiz olmadığını söyleyemem..

26 Temmuz 2012 Perşembe

Fare'nin kaderi mi ölümümü ne bu?

İki gündür evde değildim. Sıcağa rağmen bana serin gelen anlarda salonun köşesindeki hediyelik eşya raflarının alt tereğindeki incik boncuklar yerde idi. Topladım yerine koydum.Ama o anlarda Kimyon'da oralarda idi. "Acaba rafın arkasında kertenkele mi var, bu hayvanlar sıcaklarda duvarlardan yürürken yanlışlıkla eve mi girmişlerdi..neyse kediler onu kovalar "diye rafı çekip arkasına bakmaya üşenip oradan uzaklaştım. Bahçede toprağı yuka ağaççıkları suladım. çatıyı ısladım filan tekrar salona girdigim de Dominik'in koşarak koltuğun altına doğru kafasına uzattı..işime bakarken ona da dikkat ettim ki, bir fare ağlaması duydum. O acılı ses. cıık cıızk kediler onu oradan çıkardılar fare radyatör peteğinin arkasına doğru geçti. Ne yapacağımı bilemedim. Kedilerim fare yemiyordu. Kanımca onu etkisiz hale getirip bırakacaklardı. Kapıyı açsam hava akımına göre yön bulup çıkar mı diye düşündüm ama balkon kapısı açıktı ve 2 kedi onu buradan çıkarmazdı. bahçeye indim. Köşedeki incir ağacının inciri olgunlaşması için susuz kalmaması gerek. Onu da suladım , ama aklımda fare kediler vardı. Eldiven giydim ve onu aramaya başladım. Barın boşluk yaptığı yerde Kimyon oturmuş bekliyordu ve orada minik fare hareketsiz duruyordu. Bir peçeteyle aldım. Avucumun içinde (eldiven ve peçeteye rağmen )çok hızlı pıtı pıtı kalp atışları hissediliyordu..Kalbi attıgı halde elimden kaçmaya yeltenmedi bile...2gündür o evde ise sıcak ortamda vede şimdi kedinin hırpalamasıyla baygındır diye bahçedeki leğenin dibindeki suya yan yatırdım. Biraz hareketlenir gibi, oldu. Karnı sırtına yapışmış gibi açtı... peçeteyi ıslattım farecik belki kendine gelir, sonra gider diye duvarın üzerine ıslak peçeteyi çarşaf misali yapıp üzerine yan yatırdım. Ağzına su değmesin diye dikkat ettim.. 2dk sonra baktım artık yaşamıyordu. Kedilerin onunla oynadığı arada pati attığı anlarda cızık cıık etme sesi kulağımda..ve paniklemiş korku dolu kalb atışları.. Ölü fareler gördüm toprak eşip gömdüm çok. Yaşayan fareler gördüm tabana kuvvet kaçtılar. Ama ilk defa onunla ölmeden 4dakika öncesinde temas ettim. ve ona acıdım. üzüldüm. Lanet hayat.. ve minik fare sen bu eve nasıl girdin. ^tane kedi evde 3 tane sokakta hangi akıla hizmet buralara yaklaşırsın ah be minik fare...Yoksa seni bahçenin etrafında bulup eve mi getirdi bu zalim kediler.. Bu olasılık düşük gibi, çünkü bir tek Kimyon ağaçtan tırmanarak eve giriyor, ağzında seninle bu işi yapmaz. Bunu -seni bana göstermek için- Benekli'yapardı ama oda ben yokken dışarıya çıkamadı. İşte böyle hayat. Bu günlerim de belirsizlikler ve sorunlar içinde akıp giderken içimde aacılı bir yelerime değdi farenin çaresizliği...

16 Temmuz 2012 Pazartesi

Gürültü istemiyorum

Artık davul dayatmasınlar-isteyenler sahura nasılda uyanır-, minarelerden ses çok yüksek geliyor, sanırım ses amacı aşıyor.Acaba volümü azcık kısamazlar mı? Okul zilleri de öyle, uzağınızdaki okulun zil sesi sanki bahçede oynayan öğrencileri değil komşu evlerdeki bebekleri, bizi uyandırmak için...düğün sünnet parti marti konvoylarından değil,klakson seslerinden nefret ediyorum..Hele de magandaların bangırtıları.. Buna bir de erkek hurdacıların megafonla bağırmaları eklenince kent yaşanmaz hale geliyor. Ne yapmak lazım. Elbetteki herkesin gürültüsüz ve temiz bir kentte yaşama hakkı vardır. Bu hakkı emniyet ve belediye yönetmelikleri korur..korumalı. Oysa 5 senedir bir hurdacı gürültüsü susmadı. M.Akif Ersoy caddesinden siyah bir arabanın eksoz sesi çok rahatsızlık verici seviyede cayırtılı.. sürücüsü (erkek mi kadın mı göremedim)araba o kadar hızlı sürüyorki sesi duyup pencereden bakıyorum,,arabanın sadece siyah olduğunu görebiliyorum ..155i aradım eşgal istedi, mutlaka benden başka rahatsız olan vardır.ama es geçiyorlar. Bir vurdum duymazlık mı yoksa ne zabıta nede emniyetçilerin sistemli çalışmasına güvenimiz olmadığından mı? zabıtayı aradığımda seyyarları o bana şikayet ediyor. Nasıl çalışıyorlar, sorunları tartışıp çözüm yöntemleri geliştirmiyorlar sanıırm..Öyle yıllar geçsin maaş alalımcılar herhalde. Oysa Almanya gibi sorun bildirince o sorunun çözüleceğine inansak, düşüncesizler bizi bu kadar rahatsız edemezlerdi. Bütün bunlara benim düşüncesiz yeğenimin müzik( cıstak bangır trak)dinleme volumü eklenince doğal sesler hayattan siliniyor.. Birinin ötekine zarar vermeden yaşaması mümkünken bu düşüncesizlere " one minute"diyecek bir anlayış gerek..

Hayvanlar için bir kab su diyenler..

Hayvanlar için sokaklara su kapları bırakılması üzerine facebookda paylaşım yapanların acaba kaç tanesi gerçekte bunu yapıyor. Bu masa başında ezbere -sanki bir şey yapıyormuş gibi paylaşıp vicdan yaptıranlara güvenmiyorum. Bu gün 2 yere daha su kabı bıraktım. 2 bina önünde bekleşen erkelere de "lütfen su kabı bırakınız" ricasında bulundum. Tamam dediler ama ..inanamıyorum onlarada..yarın oradan geçerken bakacağım...

25 Mayıs 2012 Cuma

Hep böyle mi sürecek ?

Sokak ta 2 köpek ve 3-5 kedi kaldı. Sokak diyorum ama kocaman mahallenin bir parçası. Bu sokağın 25 metrelik kısmına 3 kap su koyuyorum. Bazen kediler köpeklerden korkarak sokağın bu tarafına geçemediği için ,5litrelik plastik su kaplarını keserek o tarafa da su bırakıyorum. Bizim evi bekleyen boncuk, kedileri kovalamaktan vazgeçti.Eskiye göre daha az öfkeleniyor onlara.Çünkü bir kaç defa onu ikaz ettim. Duygulu hayvan. Bazen 2 veya 3 günlüğüne buradan uzaklaşsam döndüğümde su kapları hep boş oluyor. Bu da beni çok üzüyor. Boş kalan kapları plastikçiler atık sanarak topluyor. Çünkü dikkat ettim. Onlar dolu iken almıyorlar. Boş iken alıyorlar. Ama tekrar yoğurt kabı yada plastik su kaplarını hazırlayıp bırakıyorum. Görüyorum bazen oradan kuşlar kertenkeleler hatta nasılsa kurbağalar su içiyor. Sokkata duyarlı insanlar niye bu kadar az. Bu beni çok yoruyor. Su kaplarına su bırakmaları bir yana, atmasalar tekmelemeseler razıyım noktasına geliyorum..hayatı kolaylaştırmayıp zorlaştıranlardan hoşlanmıyorum.

Eski yazıları buraya taşımak

Gece Uyandığımda yaşamı sorgulamaya başlıyorum. bedeim yok olup gidecek...cahit Sıtkı da böylemi düşünürdü. sanırım 10 yıldır bunu-daha sık- düşünüyorum. Bazen kalbim daralmış uyanıyorum..tatsızlık sarıyor beni..sası bir tat-sızlık. yazamadıklarım geliyor aklıma..Kitaplaşmamış sölzerim..ne anlamı var ki onca şiirlerin.. yankısı olmayan bir beden..insan neki..kas-kemik kan..canın anlamı olmadığı anlardan.

31 Mart 2012 Cumartesi

neyim var benim..

"Yine geldi yaz ayları da açtı komar yaprakları" Türküsü çalıyor içimde acı beni boğuyor...

Köpeğimi o kadar özlüyorum ki..

Geçenlerde 3 gece üst üste rüyama girdi. yaşıyordu ona sarılıyordum .Görüyor musunuz diyordum yaşıyor...şurada gömülü benim köpeciğim. 14 yıl arkadaşımdı o benim..şimdi bunları yazarken boğazıma düğümleniyor acılar, sonra dökülüyor damlalar. Onu niye bu kadar özlüyorum. Bir fotoğrafına rastlasam şuramda ağrı başlıyor..
meğer ne zormuş imiş ölüp gideni özlemek...ne zaman unutacağım ben seni..ne zaman acı vermeyecek seni anımsamak..

Niye bu kadar kararsızım

Yine bahar geldi. tam bir sene önce buradaydım yine. Erik çiçekleri balkonuma dökülürken uzaaklara baktığımda denizden güneşin gidişini görürdüm. Bu sene yapılan devasa binalar kapattı denizimi kızıl gökyüzünü..
Bu ev yıkılsın da yenisi yapılsın diye uğraşıp duruyorum. Yumuşak zemin diye masrafı çok diyor müteahhit. Elimde bir şey yok. Bu nedenle bana en alt daireleri dayatıyor. ben de ne ola ki en alt daire olsa diyemiyorum. Niye diyemiyorum...ne ola ki..
yine balkonuna dökülse erik çiçekleri ne ola ki..
meğer ne müşkül imiş hayat..