30 Aralık 2022 Cuma

hazzın erkek egemen kurgusunun yazılmamış kitabı bende.

 

Bazen yazmaktan vazgeçtiğim oldu. Bu konuyu “Herkes biliyordur” gibi tuhaf bir varsayımım var . Aslında azımızın bildiğini, çoğumuzun bu bilgilerden mahrum bırakıldığını kabullenemiyorum.

Orda burda kadınların hazzı üzerine veya orgazm üzerine yanlış yazılar görüyorum. Hadi çoğu eskilerde yazılmış söylenmişler neyse de, yeni yazılar ve görsel iletişim araçlarında “erkek merkezli , yani yine erkek hazzını önceleyen, kadını nesneleştiren ifadeler artarak sürüyor.

Kadınların kendini erkekten bağımsız ifade etme yolları adeta kapatılıyor. Dolayısıyla bir tekil özne olarak kadının kendini tanıması anlaması öğrenmesi engellenmiş oluyor. Bunun en belirgin örneklerini kadın kalarak kadınları seven kadınların hallerinde görüyoruz. Bunu kendini erkeğe göre tanımlayan her kadında görüyoruz…

    Eksiğiyle fazlasıya   anatomik yapı olarak tek biricik beden olan kadın,  cinsellik, duygu ve hazlarını tanımlarken özgür olamıyor. Ama ben, ama  sen, ama o…

Bence ,  sence,  onca  hiç biri..

    Esasında, insanlık(erkeklik) tarihi boyunca yüklenmiş benimsetilmiş bilgi ve dolaylı duygular, yanlış bilgiler üzerine “ BEN”olanı  bulmak, bu konuda zihin açıcı ufuk açıcı cümleler kurmak hiç kolay olmuyor.

 

BİR KİTAP YaZACAKTIM 12 yıldır süren anlatılar üzerine, üzerinden..

ta kendimizi ve fakat  elimden tutanlara çok güvendim.. Çünkü gördüğünüz gibi ben bir anlatıcıyım.  Hele de bu yeni teknolojinin pratikliğinden yoksunken…yazamazdım… 

Onlar benim onlara ne çok güvendiğimi, bu kitabı ancak böyle oluşturabileğimi(zi) fark edemediler. Elimi bıraktıklarında bu yüzden çok kırıldım incindim…derdimi anlatamadığım için yalnızlaştım. Bir istekte iki kere bulunamazdım…

hülyaların,hayallerin, ummaların ve bulamamaların  mail tünellerinde kaldı o dosyalar



 

19 Aralık 2022 Pazartesi

"Doğmamış Çocuğa mektup"

  Üniversitede iken en çok satan,okunan kitab bu idi. Oriana Fallaci, hamile bir kadının doğacak çocuğuyla -kadın mı erkek mi doğmasi- üzerine konuşmasını içerir.

    Fallaci, çocuğa " erkek dogarsan ayrıcalıklardan nemalanir kadınlara kötülük yaparsın, kadın dogarsan bir sokakta rahat yuruyemezsin..mucadelen doğduğun an başlar.. en iyisi sen kişi ol, senin bir "kişi " olmanıisterim... ne erkek olmanın avantajlarını kullan, nede kadın dogmanin dezavantajlarina katlan...herkese eşit bakan kendinize otekinden farklı görmeyen bir kişi ..." Vs diyordu.

      Ben o zamanlar "Humeyni görüşmesine giderken başına kapattılanı örtüyü o makamda "işte sizin örtünüz" diye çıkarıp ortaya atan gazeteci Oriana Fallaci 'ye hayrandım.

     Fallaci sistemi değiştirmek yerine bireysel (örgütlü olmayan) çıkışlarla hareket etmiş. Çocuğu için yaşanası eşit hak ve özgürlükler olan bir sistem için mücadele edenlere güç vermek yerine ,çocuğunun "kişi"olmasını istemiş, böyle doğarsa bu koskoca erkekegemen sistemin onu nasıl delirtecegini hesaplamamisti.

     Neyse aklıma geldi yazdım öylesine...


    

5 Aralık 2022 Pazartesi

 


“KADINLAR BU OLAYDAN ZARAR GÖRMÜYOR” dedi .

Kasım ortasıydı, Gebze Adliyesinde 14 senedir süren (tecavüz davasının) yargıtaydan3.cü kez dönen duruşmasına katıldık.

Mahkeme heyeti(biri  hariç) önceki kararında direndi ve o pişkin herifin suçunu, bir cümle daha ilave ederek -yurt dışına çıkış yasağı- onayladı. Tecavüzcünün avukatı bu karara da 7gün içinde itiraz edecek ..aksi halde  “tutuklama kararı” belki 14 sene sonra işleme konacak. (Hukuk adalet varsa tabii)

Ooof off..bir daha of!!!!

O düşünmeyen beyin, bilmeyen ağzınızla “kadınlar tecavüzü tacizi  neden te o vakit  şikayet etmedi “diyorsunuz.   Hangi kadın dayanır bu adli, sürece, hangi kadın ömrünün 14 yılını bir tecavüzcünün tutuklanması için harcayabilir.

Bu kadın  “kadın dayanışmasıyla” harcadı  Ancak yolun başında geri dönebilirdi. .bu da erkeğin işine gelir...kadinin şikayet yollarını zorlastir, kapat,  erkeği değil kadını sucla, bu yapı karşısında dayanışmadan ,birbirimizin yanında ol(a)madan tecavüz davalar erkek lehine kapatilinıyor.  

Onlar  “bana bir şey olmadı” diye  o beyinlerini  sallayarak  geziyorlar (bir kadın “tecavüze maruz kalıp için dava açmak istediğimde, belgeler,kâğıtlar, mühürler için  tam 17 yere başvurdum ”demişti.  her masaya, her makama 17 defa tecavüze maruz kaldığını anlatmak zorunda bırakılmanın diğer adı, “HİÇ KİMSEYE ANLATMA,  SUS” demek değil midir.

.

Bak ne diyeceğim.

O duruşmada MOR CATI avukatı” bu tecavüzlerden,bu cinayetlerden kadınlar zarar görüyor”diye müdahillik istedi. E ne oldu. REDDEDİLDİ. Muhalefetin bütün  önergelerini reddedin iktidar gibiler.

RED SEBEBİ “kadınlar bir kadının tecavüze maruz kalmasından dolayı zarar görmüyor” muş.

Bir kadın öldürüldüğünde her kadının bir parçası ölür, Bir kadın cinsel şiddete maruz kaldığında her kadın bu önlenmeyen erkek şiddetin, caydırılmayan erkekliğin hışmına maruz kalır.

Nasıl zarar gördüğümüz o mahkeme salonunda o erkek egemenliğini içselleştirmiş ve her an üretenlere anlatmak mümkün olmuyor. Bir kitap dolusu karşıt fikrimizi o kafalara anlatsak bile yine de anlamazlar.

Bu anlamaz kafalar, bu şiddetle müsemma erkekliğe ve devletin kadına karşı tutumuna karşı her sene 25 Kasım Gecesi İstanbul Taksime ÇIKIP derdimizi anlatmak, bu sisteme karşı isyan etmek kaçınılmaz oluyor. Ancak devlet bu defa da üstümüze kolluk güçlerini salıyor (onca erkek polis arasında kadın olmaktan dolayı mağdur edilen, ayrımcılığa maruz kalan Kadın POLİSLER dahil)  erkek şiddetine mani olmak yerine ,belimizi kırmak, sesimizi kısmak istiyor.

Ve biz oraya gidemeyenlerin kalbinin orada attığı bütün kadınlar, gaza dumana boğulsa da , göz altına  alınsak ta, polis devlet şiddeti sırtımızda yara açıp, kolumuzu kırsa da, HİÇ bir şiddetleri bizi caydıramayacak. ÇÜNKÜ:  her gün en az 3ümüz öldürülüyoruz. Çünkü tecavüz, taciz, istismar kayıtlara bile geçirilmiyor.  Çünkü bir tecavüzcü 14 sene tutuklanmıyor. ÇÜNKÜ: sadece kadın olmak üzerinden ayrımcılığa maruz kalıyoruz. 

        KORKMUYOR MUSUNUZ diyor biri; onca erkek şiddetine karşı boşanıp  baba evine dönen, veya yeni bir hayat kurmaya çalışan kız kardeşimiz öldürülüyor. O ki öldürüleceğini bilerek) ki devlet bu güne kadar hiçbir kadını koruyamadı) o heriften kurtulmaya  çalışıyor. Kurtuluşu için öldürülmeyi göze alıyorken (keşke böyle olmasa)ben devletin gazından, polisinin copundan mı korkacağım. Velev ki korkuyorum ki ,ama bu korku  birlikte hareket ettikçe azalıp, isyana dönmez mi?

1 Kasım 2022 Salı

Makbule Özdemir


Saglik meslek lisesi 4yil yatılı, bitti... Ayrılık günü çok ağladık ,4yıl aynı sınıfta aynı koşullarda bulunduk, sınıf arkadaşlığımız bitmişti. Artik herhangi bir ilde meslektaş olmak dışında baska ortak  yanımız kalmamıştı... 
Aslında bu giriş cumlem boyle olmayacaktı.
       Makbule hanımla ilgili bir hikayem var. 
    53 kişi idik hepimiz tek tek digeriyle kucaklasiyor agliyor, helallesiyor, unutama beni şarkısı söylüyorduk...
  Bazilarimizin öğretmen odasina gidip Vedalaştıklarini goruyordum. 
      Ben ortalarda dolaşıyordum.  Muazzez Abacinin "kar yangınları"şarkısı  kafamda caliyordu..
     Sadece 53 mezun öğrenci değil, bütün  okul yaz tatiline girdiginden ortalikta vedalaşma sayısı katlaniyordu..sonra yakin illerdekiler otobüslerine giderken okulda benim gibi uzak yolcular aksam otobüsünü bekliyordu.
     Bir ara ogretmen odasina gidip ben de vedalasayim diyordum. Ama bu bende hep ola gelen duygu " aman bu kalabalikta bu rituellerden  beni kim fark eder ki, ne önemim varki ."  Bunun gibi bir sey iste.. Öğretmen odasina giremedim... Ve  okuldan ayrildim. Otobüs Zonguldak icin hareket etti..
      Memur olmak, çalışmak, maas almak sizi bir miktar özgür yapar..mesela tatilde nereye gideceginize karar verebilirsiniz..
   Çoğu yatılı okul mezunu, o okul evi imis gibi ilk tatilde okuluna uğrar..
    Ben de gittim.
    Öğetmen odasina da uğradım. 
    Uzun masa erafinda kac ogretmen vardi hatirlamiyorum. Tek tek mi, hepsi birden mi "hoş geldin" dediler farkinda degildim.  
   Ogretmenlerimden Nermin hanım "Makbule , dikkatimi çekti bir tek sen Hasbiye'ye hos geldin demedin,"dedi.
    Makbule Hanim " Bu okuldan giderken bana Allahaısmarladık demeyen tek öğrenci Hasbiye " dedi.
       😢

     
  

Toz

 Hic bir sey yapmak istemiyorum. Aylaklık mı, hayır aylaklık icin bile bir istek, enerji plan gerekir. 

Mesela hangi yoldan yuruyeceksin..nereye doğru gideceksin..

   Toz rüzgar 

23 Ekim 2022 Pazar

Renklerin cinsiyeti olmaz hanfendi

Flüt alacaktim.

Kız cocuguna mi, erkek cocuga mi?

Flüt bu fark eder mi. Ağzımla calacagim.

-Erkeklere sattiginizin farki ne ki. 

-onlar pembe renk almiyor. 

Aa niye, pembe kızların diyor. 

Pembe renktir ama kime anlatacaksin.

Peki erkeklere hangi renklisini satiyorsun. 

Uzun kabindan mor renkli bir flüt cikardi."bunu"

Aa bu esas kadin rengi bu. Ben alayim onu. 

   Renkleri rahat bırakın.





"Aranızda çözün"

 Burada insanlar ya top ceviriyor ya da topu taca atıyor. Oyun ve oynamak üzerine kaliteli yorum yapmak, fikir yürütmek gibi insan özellikleri taşımıyorlar.

     Buna akil yürütme deniyor değil mi. Baska bir adı da muhakeme.

      Pazarda arkadasina rastladım.."şoyle şöyle oldu,sen de bilesin istedim" diye ona bir konuyu anlattim. Lafim bitti. "Valla ne diyeyim aranizda çözün"dedi.

  Aramda çözmek istediğim bir sey yok. Sadece olayin bir tarafini da benden dinle" diye anlatmıştım.

     Hepsi bu degil. Hemen coğu böyle . Bir olay uzerine fikrini


soruyorsun, ben karismam o sizin aranızda, diyor.

    Farkettim ki ege kıyılarında  yaşayanlar hem korkak, hem liberal..hemde bencil.. kötülük yayılıyor bunlar bakıyor.

     Amaan Ege kıyıları böyle de, karadeniz kıyıları öyle mi?

   Bir ülkenin halkları tarihlerinden etkilenir, kimi iktidarin dediği yönde kimi okuyup, yaşayıp öğrendiği yerde.

 

Dolayisiyla fikir yurutecek, farklı açıdan yorum yapacak birine simdilik rastlamadim.

    Bir sorun "onu rahatsiz etmiyorsa" sorun degildir.  

         Güneşte ısınan kedi bile bunlardan cok daha fazla hayata sorumluluk duyar. 

      

15 Ekim 2022 Cumartesi

Şu ilaç

 Son yillarda sedatiflerin, anksiolitiklerin kullanimi cok artmis olmali.

Yillarca karabulutlarin icinde ufuksuz yasadim. Umudsuz ,isteksiz yasadim.

İse gitmek istemediğim,eve donmek istemediğim zamanlarim cok oldu.

    Hic kimseye tahammül edemefigim, arkadaslarimin kötülüklerine maruz kalip , sessiz kaldigim zamanlar oldu..

   Uzatirsam uzar..sonucta 5yil oncesine kadar ölmek isteğimin sebebi depresyonmus bilmiyordum.

     Once cipraleks başlattı hekim.

1,5 yil sonra "artik iyiyim"diye biraktim.

Meger iyi degilmisim. Pududa bekleyen kapkara bulutlar yine çöktü başıma..

     Hep yanimda konusacagim biri olsun. Konusmasamda orda olsun diye arkadaslarima rahatsizlik vermeye basladim. Kim nereye gitse "beni de cagırın" diyordum.veya nereye gitsem hic gitmesem oluyordum.

     Anlayamadılar.

Neyse yeniden hekime gittim ve bu defa lustral basladi. Once 1gram bir tablet verdi. Sonra yarim daha ekledi.

      Bu aralar o isteksizlik cevreledi beni. Günümü, hayatimi zorlastiran her kisiden uzaklasmak istiyorum.Anlayişsiziga, sigliga hic tahammülum yok. 

        Bir sey yapmaliyim,

         Ne yapmaliyim.

        Bir sey yapasim yok.

Çünkü hic bir hayalim yok.




11 Eylül 2022 Pazar

Sabır ve kurtuluş

 

Bir kadın her gün bir bakkalın önünden geçiyormuş. Bakkal kadının geçeceği vakit kapı önüne çıkıp ona “ topal topaal, topalsın..sen topalsıın  ” diyormuş

Kadının iş yerine giden başka yol olmadığından mecburen hep o bakkalın önünden geçiyormuş.

Her defasında “bu saatte burada ne işin var” anlamına gelen, o bildiğimiz laflara maruz kalıyormul..

Bu aşağılama, bu psikolojik şiddet 2  sene boyunca  her iş günü sürmüş.

Kadının işe giderken yaşadığı stres iyice ağırlaşmış. O pisliği ne yok sayabilmiş,  susturabilmiş. Yine bir gün bakkalın önündeki yoldan geçerken, bakkal beyin onu aşağılamak için beklediğini görmüş..

Bakkal Bey” Topaal, topaal, topalsın sen, çirkinsin sennn, nereye gidiyorsun sen..!!!, ”

Kadın çantasından silah çıkarmış ,dan dan dan !!!

2yl süren bu şiddette, aşağılama ve baskıya  son vermiş.

Son olmuş mudur?

Yargı önünde hesap zamanı gelmiş.

Hakim “anlat kızım “demiş

Kadın sanık sandalyesinden ayağa kalkmış, “Yüce yargının sayın heyeti, sayın başkan, sayın savcı…Adaletin  saygıdeğer üyeleri…saygı değer zabıt katibi, …çok değerli Baş hakim….” Yaklaşık 2 dk süren bu tiradını tam sonlandıracakken,  BaşHakim, azarlar gibi” yeter ama  uzattınız, sadete gelin , olay nasıl oldu onu anlatın..” demiş

Kadın uzattığı iddia edilen cümlelerini bağlamak yerine, Sayın Başkan ben tam 2 sene  o erkeğin bana topaaal ,topal diye seslenmesine, beni aşağılamasına, sistematik psikolojik şiddet uygulamasına karşı sabrettim…ama siz benim burada 2 dakika size- üstelik düzgün cümlelerle- hitap etmeme karşı sabredemediniz “….

 

*Bu hikayenin erkek versiyonunu Samsun Sağlık Meslek Lisesinde öğretmenimiz Ali Duygu Gülcü anlatmıştı.

Bir KİTAP yazacaktım ,ama şiirlerimi değil.




Bazen yazmaktan vazgeçtiğim oldu. Herkes biliyordur gibi tuhaf bir varsayımım var benim. Aslında cok cok az kadının  bu konuyu bildiğini, çoğumuzun bu bilgilerden mahrum bırakıldığını kabullenemiyorum.

Orda burda kadınların hazzı üzerine orgazm üzerine yanlış yazılar görüyorum. Hani eskilerde yazılmış söylenmişler neyse de,yeni yazılar ve görsel iletişim araçlarında “erkek merkezli ,yani yine erkek hazzını önceleyen, kadını nesneleştiren ifadeler artarak sürüyor.

Kadınların kendini erkekten bağımsız ifade etme yolları adeta kapatılıyor. .Dolayısıyla bir tekil/özne olarak kadının kendini tanıması. anlaması, öğrenmesi engellenmiş oluyor. Bunun en belirgin örneklerini kadın kalarak kadınları seven kadınların hallerinde görüyoruz. Bunu  kendini erkeğe göre tanımlayan her kadında görüyoruz. Hep bir başkası gibi olmak..kendini tanımamak..

    Eksiğiyle fazlasıyla   anatomik yapı olarak tek biricik bir beden olan kadın,  cinsellik, duygu ve hazlarını tanımlarken özgür olamıyor. Ama ben, ama  sen, ama o…fakat kim?

Bence  ben ,  sence sen.. kendimce hiç biri..

    Esasında , insanlık(erkeklik) tarihi boyunca yüklenmiş benimsetilmiş bilgi ve dolaylı duygular, yanlış bilgiler üzerine “ BEN”olanı  bulmak ,bu konuda zihin açıcı ufuk açıcı cümleler kurmak hiç kolay olmuyor.

 

BİR KİTAP YaZACAKTIM 12 yıldır süren anlatılar üzerine,üzerinden..ta kendimizi ve fakat  elimden tutanlara çok güvendim.. Çünkü gördüğünüz gibi ben bir anlatıcıyı. Helede bu yeni teknolojinin pratikliğinden yoksunken…yazamazdım… Onlar benim onlara ne çok güvendiğimi, bu kitabı ancak böyle oluşturabileğimi(zi) fark edemediler. Elimi bıraktıklarında bu yüzden çok kırıldım incindim…derdimi anlatamadığım için yalnızlaştım. Bir istekte iki kere bulunamazdım…kaldı o mail tünellerinde dosyalar

 





 

Nihayet 7 ay sonra-

  -yeğen Hülya ve eşinin(Kadir)desteğiyle bloğuma ulaştım.

Rahime 26 eylülde gelecekmiş. Taktım kafaya bekleyemem o güne..Aradım Hülya'yı ona tıkla bunu aç şunu kapa..ulaştım insankızına.

 Sizlere bir ki Edremit/Altınkum fotoğrafı göndererk start alıyorum

  ikiz çayın denizşe buluştuğu yerden..


Denizin suyu soğuk ve tuzsuz: İşte  kanıt  (bunu Burcu Nisa çekmişti)