Bir haftadır Erdoğan'ın -kendisi Türkiye'nin Cumhur başkanı olur- portre fotoğrafı bütün metro çıkışlarına, duvarlara İstanbul'un hemen her yerine asıldı.
Arabalardan megafonla bağırarak" Aman koşun gelin Yenikapı'da buluşalım. İstanbul'u yeniden fethi-işgal edelim."diye bir haftadır sokak sokak dolaştılar. Öyle ki-herkesin giremediği- site içlerine dahi girip bangır bangır insan çağırdılar.. AKPli belediye başkanları parayı nereden nasıl buldularsa bol bol harcadılar....
Bütün üst geçitlere kocaman afişlerle "yeniden dirilelim,İstanbul'u dünyanın en büyük ekranından seyredelim" diye yazdılar
-Tabelacı, reklamcı; yani bu afişleme işini kime verdilerse ömrü billah ihya olmuştur. Paraları say say bitmez.-
Bir halk düşünün 1453 yılında Fatih Sultan Bizansı fethetti diye, 563 yıl sonra beton yığınına döndürülmüş İstanbul'u YENİDEN fethetmeye yeni kapıya gittiler.. Kalabalıklar belediye otobüsleriyle taşındı. Hepimizin vergisi -parası pulu Cumhurbaşkanı eliyle döküldü saçıldı.
Bu esnada Zonguldak'da madenciler açlık grevinde idi.
Binlerce mülteci dileniyordu.
Yüzlerce kürt kurşunlanıyor,onlarca asker polis ölüyordu.
O esnada devlet Uludere halkına yine saldırıyordu.
O sırada bir kadın moloz yığını arasında ölü çocuğunu arıyordu.
Trafik kazaları oluyor
İşçi cinayetleri sürüyordu
O esnada kadınlara çocuklara taciz tecavüz ediliyor. Hükumet "suç(lun)un" üstünü örtüyordu.
Başkan; 563 yıl sonra esas fetih edenin (fatih'in) bir fotoğrafının dahi olmadığı israf gününde -kendinden yana olmayanlara karşı- neredeyse savaş ilan ediyordu.
O esnada kadına yönelik erkek şiddeti tüm hızıyla sürüyor, Allahu tealaya secde eden erkekler fıtrat kalkanının arkasında kadın cinayeti işliyordu.
Biz müslümanlaştırıldıkça ,göçmenlere delik bot, su geçiren can yeleği satılıyor, yüzlerce insanın denizde boğuluşu seyrediliyordu..
İnsanlar ekmekleri çöpe atıyor, bütün sahil yolu mangal dumanına boğuluyordu...
Ermeni Mimar Sinan'ın yaptığı güzelim camilerde namaz kılmayanlar ayasofya'da kimi kandırıyordu.
"Sana bir tepeden baktım İstanbul göremedim ,park bahçe yeşil alan, her tarafın asfalt beton" diye şiirini değiştiriyordu Yahya kemal.
O sırada İstanbul trafiği ömrümüzü yiyordu.
Gökdelenler, eski istanbul evlerini yutmuş halk eksozt soluyordu.
yıl 2016.
1453 de Osmanlı Bizansı yıkalı beri 563 yıl olmuş. 563ün rakam olarak bir anlamı varmı.
hadi 550 olsa hadi 575..bilemedin 600 neden 563..üçle biten bir yıl dönümü niye kutlanır. ne 5in katları, ne yuvarlak bir rakam..bu maskaralık niye babam.
Türkiyeliler son 5 yılda gördüğü maskaralıkları 80 yıldır görmedi.
Bunca para bunca yoksulluk işsizlik varken neden saçılır.
"Yiyiniz içiniz israf etmeyiniz " denmemişmiydi.
Bre trajikomikler, Halka verdiniz talkımı siz yuttunuz salkımı. Paylaşım,eşitlik,adalet notunuz sıfır..Haksızlıklar kötülükler notunuz 10
Siz zenginleştikçe yoksullaştırılanlar çok çok arttı.
Farkındayız hem de çok farkındayız.
Ve sizi hiç sevmiyoruz.
Umarım yuvarlak rakamlı bir yılda ölmezsiniz.
Bir çiçek gördüm bugün rengi turuncu sarı kırmızı karışık, sanki onu görmem için oradaydı ve yaşamak kötü şeyleri örten güzellikleri görmek içindi.
29 Mayıs 2016 Pazar
28 Mayıs 2016 Cumartesi
Cumartesi yalnızlığı
Diyorlar ki "Geziyorsun"
Diyorum ki"Gezmiyorum"
Dün ve bugün öylece evde durdum. Aramadım aranmadım. Ne istedim ne de istemedim kimseyi.
4 kedi 5 çiçek gibi
Cumartesi yalnızlığı .
Günlerimden bir gün daha,
öylece, beyhude, kendiliğinden,
Geçip gitti.
bir kez daha hüzün ve umutsuzluk
kaldı.
Budapeşte 2
Bir piknik alanı. O da ne hiç çöp yok..
En büyük Sinagog...Bu yapıların harika taş işçiliği olduğunu estetikliğini ,söylemeye gerek yok..
Budapeşte halkın yerleşimine göre 1. bölge 2. bölge vb ayrılıyor.Bu ev 2nci bölgede.
Özgürlük heykeli(defne dalı tutan kadın)galler tepesinden Tuna nehri ve köprüleri. Şehrin ortasından nehir geçiyorsa o şehri güzelleştiremeyen belediye başkanı olmamalı...Nehir'in her güzelliğini değerlendirmişler..kenar boyu yürüme yolları bisiklet yolları yeşil geniş kaldırımlar...köprüler(7)Gezinti vapurları vs vs..
Lizbon'da da dikkatimi çekmişti. Heykellerde ayrıntıların işlenmesi. Atı çeken şövalyenin yeleğindeki düğmeler,işlemeler dahi muhteşem ...
Kaldırımlar ve alanlar taş döşeli. Yürürken bacaklarınız yorulmuyor. Asfalt gibi sıcak suratınıza çarpmıyor. Şehrin içine asfalt dökülmemeli zat.
Budapeşte de her an har türlü taşıta rastlamak mümkün. 2 defa limuzin gördüm:)) üstü açık çeşit taşıtlar, bisikletten at arabasına, metrodan, tramvaya, belediye otobüsüne kadar her şey var.
Zaten SSCB-macaristan işgali sırasında- vakti zamanında ilk metro ağını Budapeşte'de yapmış. Perihan "metro vagonlarının çok eski olduğunu.." söyleyince,'demekki metroları çok eskiden beri var'diye düşünmüştüm. mavi sarı yeşil gibi hatlarla tüm şehrin altı metro ağı.
Türkiye'de olduğu gibi suyun içinde plastik şişeler yüzmüyor. Gayet temiz ve düzenli...Kocaman bir parkın kenarında harika bir şato.
Bir klise kapısı...Bu kliseler yapılırken halktan ne kadar para kesildi acaba...
Parlemento Binası ile Tuna nehri arasında uzun bir yaya yolu var. kah otur , kah yürü...kimse kimseyi rahatsız etmiyor.
Bu bölgede otomobil yolu, tramvay bisiklet ve yaya yolundan ayrılmış. Sokaklarda başıboş köpek yok..Hemen herkesin tasma ile gezdirdiği bir köpeği var. Köpekler dışkıladığında bir poşetle alıyorlar, yerde bırakmıyorlar.
Sarı süsen çiçeğini ilk defa budapeştede gördüm.
Bu -bizdeki pişi gibi- yiyecek her yerde var. panayır yerine kurulu dükkanlarda pişiriliyor,üstüne et veya kaşar koyup yiyorsun..
Ağaçlara verilen önem..şu deliklerden de su alsın diye...Ağaçların su çanakları büyüme olasılığı göz önüne alınarak çoğu yerde 1metre kareden fazla idi.
Opera Binası önündeki heykel, Aslanın kafasını eline almış.
yayalar geçerken duran trafik..ve alabildiğine geniş ve asfalta sıfır yaya kaldırımları
1956 Macaristan SSCB işgalinden kurtuluyor. Top atışıyla delinmiş kale duvarı öylece bırakılmış..
Bütün evler az katlı, hemen hepsi bizim beyoğlunun arka sokaklarında kaybolmuş tarihi evler gibi oyalı işlemeli..
Panayır yeri..
En büyük Sinagog...Bu yapıların harika taş işçiliği olduğunu estetikliğini ,söylemeye gerek yok..
Budapeşte halkın yerleşimine göre 1. bölge 2. bölge vb ayrılıyor.Bu ev 2nci bölgede.
Özgürlük heykeli(defne dalı tutan kadın)galler tepesinden Tuna nehri ve köprüleri. Şehrin ortasından nehir geçiyorsa o şehri güzelleştiremeyen belediye başkanı olmamalı...Nehir'in her güzelliğini değerlendirmişler..kenar boyu yürüme yolları bisiklet yolları yeşil geniş kaldırımlar...köprüler(7)Gezinti vapurları vs vs..
Lizbon'da da dikkatimi çekmişti. Heykellerde ayrıntıların işlenmesi. Atı çeken şövalyenin yeleğindeki düğmeler,işlemeler dahi muhteşem ...
Kaldırımlar ve alanlar taş döşeli. Yürürken bacaklarınız yorulmuyor. Asfalt gibi sıcak suratınıza çarpmıyor. Şehrin içine asfalt dökülmemeli zat.
Budapeşte de her an har türlü taşıta rastlamak mümkün. 2 defa limuzin gördüm:)) üstü açık çeşit taşıtlar, bisikletten at arabasına, metrodan, tramvaya, belediye otobüsüne kadar her şey var.
Zaten SSCB-macaristan işgali sırasında- vakti zamanında ilk metro ağını Budapeşte'de yapmış. Perihan "metro vagonlarının çok eski olduğunu.." söyleyince,'demekki metroları çok eskiden beri var'diye düşünmüştüm. mavi sarı yeşil gibi hatlarla tüm şehrin altı metro ağı.
Türkiye'de olduğu gibi suyun içinde plastik şişeler yüzmüyor. Gayet temiz ve düzenli...Kocaman bir parkın kenarında harika bir şato.
Bir klise kapısı...Bu kliseler yapılırken halktan ne kadar para kesildi acaba...
Parlemento Binası ile Tuna nehri arasında uzun bir yaya yolu var. kah otur , kah yürü...kimse kimseyi rahatsız etmiyor.
Bu bölgede otomobil yolu, tramvay bisiklet ve yaya yolundan ayrılmış. Sokaklarda başıboş köpek yok..Hemen herkesin tasma ile gezdirdiği bir köpeği var. Köpekler dışkıladığında bir poşetle alıyorlar, yerde bırakmıyorlar.
Sarı süsen çiçeğini ilk defa budapeştede gördüm.
Bu -bizdeki pişi gibi- yiyecek her yerde var. panayır yerine kurulu dükkanlarda pişiriliyor,üstüne et veya kaşar koyup yiyorsun..
Ağaçlara verilen önem..şu deliklerden de su alsın diye...Ağaçların su çanakları büyüme olasılığı göz önüne alınarak çoğu yerde 1metre kareden fazla idi.
Opera Binası önündeki heykel, Aslanın kafasını eline almış.
yayalar geçerken duran trafik..ve alabildiğine geniş ve asfalta sıfır yaya kaldırımları
1956 Macaristan SSCB işgalinden kurtuluyor. Top atışıyla delinmiş kale duvarı öylece bırakılmış..
Bütün evler az katlı, hemen hepsi bizim beyoğlunun arka sokaklarında kaybolmuş tarihi evler gibi oyalı işlemeli..
Panayır yeri..
Temiz ve sessiz daha ne olsun 1*
Siz yaya çizgisine adımınızı attığınız da taşıtlar duruyor.
Yol kenarında yeşillikler var. İnanın inanın içinde bir tane bile çöp yok. Nasıl olur sigara paketi,izmarit, plastik,kutu vs vs atılmaz buraya...:))
Parlemento binası halen aktif kullanılıyor. Dibinden geçiyor fotoğraf çekiyorsunuz. Burada dikkat etmezseniz Macaristan'ın bayrağı nasıl anlamazsınız. Bir tek bu binada var. Türkiye'gibi adım başı bayrak bayrak bağıran bişi yok...
2.ci Dünya savaşında öldürülen yahudiler için anıt ve anma standları var. Dünyanın en büyük sinegogu Budapeşte'de...Bizim de Ermeni dostluğu ve barış adına yapılan anıtı"ucube"diye yıktıran bir diktamız var.
Bu çorba için büyükelçilik bahçesinde onlarca insan toplanmıştı.(balık çorbası-kremalı somon balığı-içinde havuç ve patates var) çorbanın geliri yoksul çocuklar için mi ne harcanacakmış..Büyük elçilik-konsolosluk kapsından bir engelle karşılaşmadan giriyorsun
Yem yeşil kocaman parkları var. Yerde bir çöp yok...
Yol kenarında yeşillikler var. İnanın inanın içinde bir tane bile çöp yok. Nasıl olur sigara paketi,izmarit, plastik,kutu vs vs atılmaz buraya...:))
Parlemento binası halen aktif kullanılıyor. Dibinden geçiyor fotoğraf çekiyorsunuz. Burada dikkat etmezseniz Macaristan'ın bayrağı nasıl anlamazsınız. Bir tek bu binada var. Türkiye'gibi adım başı bayrak bayrak bağıran bişi yok...
2.ci Dünya savaşında öldürülen yahudiler için anıt ve anma standları var. Dünyanın en büyük sinegogu Budapeşte'de...Bizim de Ermeni dostluğu ve barış adına yapılan anıtı"ucube"diye yıktıran bir diktamız var.
Bu çorba için büyükelçilik bahçesinde onlarca insan toplanmıştı.(balık çorbası-kremalı somon balığı-içinde havuç ve patates var) çorbanın geliri yoksul çocuklar için mi ne harcanacakmış..Büyük elçilik-konsolosluk kapsından bir engelle karşılaşmadan giriyorsun
Yem yeşil kocaman parkları var. Yerde bir çöp yok...
E ben ne olacağım:((
Türkiye'de gürültü bir salgın hastalık gibi yayılıyor.
Marketlerin hemen hepsinde müşteriyi rahatsız eden, kimin hangi amaçla seçtiği belli olmayan bir müzik çalıyor. O kadar ki ,tam meyve reyonunda alacaklarımı seçiyorum tepemde hoparlörden gelen reklam ve dangur dungur müzik sesi dikkatimi dağıtıyor.
Bir market -daha ucuz olduğu halde- gürültü ve tuhaf reklam nedeniyle ,belki daha uygardırlar diye Migros'a gittim. O da ne ,orada da müzik...
Bir iki defa görevliye "hiç değilse sesini kıssanız, fondan gelse...vb"şeyler dedim.Gitti biraz kıstı ama tekrar eski seviyeye geldi.
Market bakkal derken şimdi de benzin istasyonlarında müzik zorunlu olmuş. Allaam sen bana sabır ver.
-Minibüsler zaten yolcuyu dat dat etmeden almıyor..Tavuk çağırır gibi geh geh bili bili..herifler klaksona basmadan taşıt kullanamıyor
-Otomobiller öyle, sürücü denyo, site içinde bile daaat !!
Anladık Türkiye'de sürücüler klakson çalmadan araba kullanamıyor..Gürültü felaket gibi..
2002 yılları başında AKPliler iktidara geldiğinde ,seyyar satıcıdan,hurdacıya, korna sesinden naraya kadar çevreyi rahatsız eden gütültüye karşı yasa yönetmelik çıkardı..Biz de uygar bir yaşam için umutlandık..E ne oldu, Bıraktım gürültüyle mücadele etmelerini, kendileri bir numaralı gürültücü oldular..
Sünnet, Düğün, Asker konvoyları olmayan, Sürücülerin korna çalmadan araba kullanabildiği, piknik yerlerinde herkesin arabasının radyosunu ayrı ayrı açıp ortamı katletmediği bir yer var mı...Yani birinin ötekine haksızlık etmemek için çabaladığı uygar bir kentimiz var mı?
Yok mu?
Bir tane de mi Yok.
E ben ne olacağım:((
Marketlerin hemen hepsinde müşteriyi rahatsız eden, kimin hangi amaçla seçtiği belli olmayan bir müzik çalıyor. O kadar ki ,tam meyve reyonunda alacaklarımı seçiyorum tepemde hoparlörden gelen reklam ve dangur dungur müzik sesi dikkatimi dağıtıyor.
Bir market -daha ucuz olduğu halde- gürültü ve tuhaf reklam nedeniyle ,belki daha uygardırlar diye Migros'a gittim. O da ne ,orada da müzik...
Bir iki defa görevliye "hiç değilse sesini kıssanız, fondan gelse...vb"şeyler dedim.Gitti biraz kıstı ama tekrar eski seviyeye geldi.
Market bakkal derken şimdi de benzin istasyonlarında müzik zorunlu olmuş. Allaam sen bana sabır ver.
-Minibüsler zaten yolcuyu dat dat etmeden almıyor..Tavuk çağırır gibi geh geh bili bili..herifler klaksona basmadan taşıt kullanamıyor
-Otomobiller öyle, sürücü denyo, site içinde bile daaat !!
Anladık Türkiye'de sürücüler klakson çalmadan araba kullanamıyor..Gürültü felaket gibi..
2002 yılları başında AKPliler iktidara geldiğinde ,seyyar satıcıdan,hurdacıya, korna sesinden naraya kadar çevreyi rahatsız eden gütültüye karşı yasa yönetmelik çıkardı..Biz de uygar bir yaşam için umutlandık..E ne oldu, Bıraktım gürültüyle mücadele etmelerini, kendileri bir numaralı gürültücü oldular..
Sünnet, Düğün, Asker konvoyları olmayan, Sürücülerin korna çalmadan araba kullanabildiği, piknik yerlerinde herkesin arabasının radyosunu ayrı ayrı açıp ortamı katletmediği bir yer var mı...Yani birinin ötekine haksızlık etmemek için çabaladığı uygar bir kentimiz var mı?
Yok mu?
Bir tane de mi Yok.
E ben ne olacağım:((
27 Mayıs 2016 Cuma
Üzüntüden üzüntü beğenemezsiniz
Budapeşte Tuna nehri kenarında, enselerinden vurularak nehre atılan Yahudileri unutmayalım diye orada öylece duran ayakkabılar.
Bakıp üzüldüm demeyin. Bu 1945lerde olmuş. 2.dünya savaşında . Oysa enselerinden,alnından vurulan yüzlerce genç çocuk insan var bu anda şu günde şurada cizre'de şırnak'da nusaybin'de, gezi'de... yüzlerce insan göz göre boğuluyor ege denizinde, su geçiren can yelekleri satıyor Türkiyeliler suriyeli göçmenlere devletin gözü önünde.. Ortak üzüntü devletimizin kendi halkına yaptığına, devletlerin Yahudi soykırımına, 1943lerde 1400 ermeni, musevi ve rum'u aşkaleye sürülmesine, 1938e,...6-7 eylüle,,Dersime,maraş'a,Sivas'a...Soma'ya Ermenek'e...
Biz üzüntülerden üzüntü beğenemeyiz.
Hani yarın 29 mayıs, 563 yıl önce fatih'in Bizans işgaline sevinecekseniz, birilerinin Suriyeyi işgal etmesine, Kürtlerin 40 yıldır özyönetim istemesine hiç değilse kızmayacaksınız
Emperyalizme karşı iseniz 563 yıl öncede Bizans'ın işgaline sevinemeyiz.Bunun adını koyalım.
Hey gidi günler.
Ne Amerika ne Rusya tam bağımsız Türkiye diye yürüyenler gençler yaşıyorlarsa şimdi nine, dede oldular.
"Ezilenlerin isyanından başka her şiddete karşı çıkıyorum" diyorsan nedir bu 563 yıl önceki işgali dünyanın en büyük 3 boyutlu ekranına bakarak kutlamak. Hemi de maden işçileri kendilerini ölüme kapatmış iken, hemi de bunca asker polis ölürken, bunca kürt terörist diye yerlerde süründürülürken, her gün 3 kadın öldürülürken, sanki başka başka ülkelerdeymişiz gibi halkın bir kısmını hoparlörle 29 mayısa çağırıp kendini alkışlatmak nasıl bir üzülmeler içinde sevinmeye vakit bulma halidir.
Asıl üzülünmesi gereken "lider"lerin bu halidir...
yok mudur "israf haramdır"diyecek biri-niz.
18 Mayıs 2016 Çarşamba
Şapada şupada, erkek engeli olmasa
Su, ağaç helede su başlarındaki ağaçlar bana iyi gelir. İlk yaşadığımız toprağın örtüsüyle bedenimizin bir uyumu olmalı.
Sadece otları, suları,ağaçları çiçekleri için doğduğum köye gitmek istemek, ama orada bıktığım şeyi yapmak zorunda kalmadan 3 gün bile yaşayamamak.
Nedir o derseniz ,kuşağım ve benden daha büyüklerimin sorgusu daha seni ilk gördüğü anda başlar..Merhaba hoşgeldin demek yetmez..
-nerdesin
-ne yaptın
-niye evlenmedin
-senin için o
-bu
-şu
......
Hiç konuşmadan sadece orda olmak ..havadan sudan meyvelerden fındıktan taflandan konuşmak...
Bu benim memleketimde mümkün değil ve benim konuşmaya hiç mecalim yok...istersem kendim konuşurum.
Bu aslında Türkiye'de mümkün değil.
Yeni bir eve taşınmak yeni bir mahalleye gitmek sadece bu saçma sapan sorgulamalar yüzünden işkence gibi oluyor..
Çoğu kez sokağa çıkmak da...
Fotoğraftaki yerde erkekler anırarak böğürerek suya atlıyor donlarıyla kayalarda güneşleniyordu. Kadınların bazıları ise uzun etekleriyle kenarda oturmuşlar sadece suya bakıyorlardı..ben de öyle.
Bir gölete, bir akar suyun göle dönüştüğü serin sulara ben dahil bütün kadınlar girip serinleyebilriz, yüzebilriz.. şapada şupada oynayabiliriz...ama erkek engeli var.o anda erkek yoksa dolayımlı- kadınlar üzerinden-erkek engeli var.
Çocukluğumuzda bize suya girmek yasaktı ayıptı, ez kaza suya donca girsen de- deli diyorlardı..kepazesin diyorlardı. Zaten o pislik egemen erkekler, erkek çocuklar dahil- yüzünden girmemiz engelleniyordu.
Alacaklıyım senden her özgürlüğümüzü engelleyen, her şeyimize el koyan sistem
16 Mayıs 2016 Pazartesi
...saydım
İnsan o kadar zavallı ki, ne kadar zavallılık o kadar vahşilik gösterisine dönüşüyor. Gelmişiz bir şekilde dünyaya yaşıyoruz bin çeşit ölmeye rağmen.
Ama daha çocukken bir kedinin kuyruğuna teneke bağlayan, köpeğin kafasına pet şişe geçirenler nereden öğrenir bu zulmü.
Ve neden insan bütün canlıları ve "yemediği"halde kendi cinsini öldürür.
Bana dayatılan hayatın dışında bir ben olsaydım..olmak istedim..öyleydim.
kafam ve hayat iki ayrı kişi
15 Mayıs 2016 Pazar
kendimi tekrar ediyorum
Oya Aydoğan da öldü 59 yaşında
Ben ise babamın öldüğü yaşa 1 kalayım.
Yazık oluyor insanlara galaksinin en zavallı canlılarırıyız
14 Mayıs 2016 Cumartesi
hayal işte
Bütün arkadaşlarım meşgül, hepsinin hafta sonu hafta içi günleri saatleri dolu. Benim zorunlu ziyaretlerimi "gezdiğime" yoruyorlar.
Oysa ben lay lay lom çıkıp arkama bakmadan nerde akşam orda sabah hiç gezmemişimdir.
Çok kişiden bir şey için yardım istedim. bir parça destek bir parça itmek... Çok iyi hatırlıyorum..hatta unutmadım ki..benim matematik alt yapım yoktur. hasta idim öğretmenimin temel matematik dersi verdiği haftalarda sonra bir daha -toplamayı bilmeden- bir üst tura çıkamadım.Ve hiç kimsem yoktu o ara mesafeyi kapatmam için bana zaman ayıracak...Yıllar sonra üniversitede de karşıma çıktı bu. formüller, logaritmalar..bir kursa gitmeden imkansız geçemem. O vakitler bir dersi son sınıfa bırakabiliyorduk.Ben bu matematik işini son sınıfa bırakayım. Ama 12 eylül darbesi her şeyi değiştirdi ve dersleri vermeden bir üst sınıfa geçmeyi yasakladı. Ben bittim. Ne yapacağım şimdi. Sınava girdim 8 sorudan birini dahi yapamadım. cidden hiç bir şey bilmiyordum.. kopya çekmek için de bir şeyler bilmek lazımdı..hayatımda verdiğim tek boş kağıttır.
Ayşe Cırban bir gün huzurevine-hafta sonu nöbetçi idim- ziyaretime geldi ve bana 8sorudan 4ünü çözmeyi öğretti. Tek umudum kurtarma sınavında 8 sorudan bir kaçının tekrar sorulmasıydı. ve 3ü soruldu..zar zor ezberimden yaptım ve hoca'nında pozitif ayrımcılığıyla 4,5dan 5 not ile geçtim.
Diyorum ki biri bana bir plan çıkarsın. Ben böyle çalış(a)mıyorum.
Yazık olacak kadınlar için o kitaba da, benim için şiirlere de..
Bu aralar köyceğize gidesim var..imkanım olsa göle bakan sakin bir evde otursam...
Hayal işte.
Biraz sessizlik lütfen ...
Cumhurbaşkanının kızının şaşalı törenlerle evlendirilmesi görgüsüzlük değil midir. Nerede kaldı sade eş dostlarla birlikte nikah törenleri.. Etrafa saçılacak paraları olanlar, o parayı alın teriyle değil başkalarının alın terinden keserek edinmişlerdir.
Görgüsüzlük kuralsızlık yukarıdan aşağıya sirayet eder.
Komşuda cenaze varken; bir eğlenceniz olacaksa hiç değilse gözüne sokmadan yapın derler.
Eğer toplumun örnek aldığı kişiler trafik kurallarına uyuyorsa ,toplumda uyar.
İster müsrifliğin israflığın doruklarında düğünler yapın, ister altın tuvaletlere sıçın bir ip en ince yeri kadar sağlamdır.
İster hava alanlarınız olsun, isterse 5şerit yollarınız.Gelişmişlik göstergesi trafik kazalarında birincisiniz.
İster metrolar ister marmaray'larınız olsun, minibüs şöförünün datdat klakson çalarak yolcu toplaması kadar uygarsınız.
Düğün sünnet konvoyları trafiği alt üst etmeleri bir yana oluşturdukları gürültü kadar yaşanılır bir mahallede siniz.
Bunca vergilerin verildiği, bir trafik sigortasına yüzde 200 zam yapıldığı, otoyol ve ulaşım ücretlerine yapılan zammın trilyonlar ettiği bu ülkede para refah iş ve huzur olarak geri dönmüyor. Ne oluyor peki bunca toplanan vergi...ihale rant..
Para gösterişe, lükse yatay yatay elden ele saçılıyor.
10 Mayıs 2016 Salı
iyi şeylerin sistemli oluşu olmayışı
Almanya'da yaşayan Türkiyelilere Almanya'da iken yere çöp atmadığı halde Türkiye'ye gelince her çöpü yere attıran nedir?
Avrupa'da trafik kurallarına uyan Türkiyelilerin Türkiye'de kuralsızlığı nedendir?
Şehirler arası otobüs sürücüsünün sigara içme sorumsuzluğu niyedir? (yeni Adana seyahat) yolcu"rahatsız oluyorum" dediğinde hala içmeye devam etmesinin karşılığı nedir?
İnsanlar kapalı alanda neden sigara içer ve ötekinin ciğerine zarar verir.
NEDEN bütün piknik alanlarımız çöp içindedir.
Maltepe sahili boyunca mangal yakıp dumanıyla , hölö hölö bira içerek varlığıyla, arabasında yüksek müzik açıp sesiyle çevresini rahatsız etmeden, sessiz ve huzurlu oturmak mümkün değil midir?
Minibüs sürücülüğü neden bu kadar kaba çağdışı ve saygısızcadır. dat dat korna çalmadan yolcu almak mümkün değil midir?
İnşaat gürültüsü neden sabahın 06sında çocuklar uyurken başlar. bu düşüncesizliğe karşı bir ikaz sistemi yok mudur?
Korna çalmadan araba sürmek türkiyeli erkek için çok zor mudur?
Fethiye sahilinden Samandağ sahiline kadar, Çamlıhemşin yaylasından Amasra kalesine kadar,istiklal caddesinden, Aydınlı yoluna kadar; çöpünü, poşetini, plastik şişeyi,sigara paketini yere atan insanlar bu vurdum duymazlığı sorumsuzluğu saygısızlığı neye borçludur.
Bütün yönetmeliklerle hurdacı seyyar satıcı hoparlörden bağırmayacak dendiği halde bu sesler neden evlerimizin tuvaletinden yatak odamızdan dahi duyulacak denli sokak sokak dolaşır..
Kaldırım taşları döşenirken ağaçların su çanağına müdahale edilir.
Kahvehanelerin ve oto yıkama yerlerinin köşe başında hayvanlar için neden bir kap su koyan olmaz.
Kaldırımlar Lizbon'da yaşlı ,hamile, sakat vb herkesin yürüyebileceğine uygun asfalta sıfır veya 10cm yapılırken, Türkiyede neden 2metre yüksek ve dar yapılır.
9.30a bilet aldığınız otobüs yazıhanesi görevlileri o seferin kaldırılıp 11.00e alındığını neden söylemez de sizi bekletir(kamilkoç adana) bu yalan dolan aldatma kandırma ile verilen zararlar kimden tazmin edilir.
Olumsuz şeyleri olumluya çevirecek ,sorunluyu ikaz edecek düzeltecek bir sistemimimiz var mıdır???
Almanyada sistem çöplerinizi sokağa atmamak üzerine kurulu iken Türkiyede neden bu mümküm değil, 20 senedir belediye başkanı olan biri daha geri kazanım(cam karton plastik)atıkları için geri toplama sistemi kurmamışsa o belediye başkanı değil cidden vatan düşmanıdır.
Neden iyi şeylerin sistemi yoktur.
Bozulan huzura rağmen "huzuru bozulmayanlar"
"CANLIBOMBA geliyor istiklalden aşağı tıngır mıngır yürüyor.Gezi'cinin suratına gaz sıkan , işcinin belini kıran polis-istihbarata rağmen- GÖRMÜYOR. Ne İş,Ne İşid birliği, Kim tak'ıyor Türk istihbaratını.
😈
Almanya istihbaratı bomba atılacağını duyurdu ve önlem aldı. İstanbul valisi dalga geçti ve türkiyeliler için hiç bir önlem almadı.Bomba patlatıldı yine öldürüldük. Yine devlet biz öldürülürken seyretti.
Kanlarımız yetde akarken, yaralılarrımız öldürülenlerimiz yerlerde yatarken devlet istiklal caddesinde her türlü önlemi aldı.
#katilvali #katildevlet #seyirciiçişleribakanı biz sizi niye besliyoruz"
**"Bodruma girdim. Hemen orada bir çocuğa ait alt çene kemiği gördüm. Az ilerde kırık gözlüğü vardı...yanık kemikler vardı. Orada mı yakılmış. ..yakılıp oraya mı getirilmiş. Kim yapmış, devlet bunları tespit etmeli. Sivil katliamı yapıldığı çok net.
Aynı ölünün bir parçası bir bodrumda bir parçası başka bir bodrumda bulundu...cizre yerle bir edildi dendi. Neyi kimi yerle bir ettiler. Arkeolog gibi ince ince arayıp, kanıtlar tespit edilmeli."...Adli tıp uzmanı şebnem korur fincancı konuşurken aldığım notlar.
Devletin askerlerinin polisinin, evini terk eden kürtlerin yatak odalarında masturbasyon yaptığı haberlerini sosyal medya paylaşımlarında okudum.
.....
Şimdi bu devlet/hükümet yüksekova'nın nusaybin'in sokaklarında tank tank dolaşıyor.. Biz ise bunları "kürt düşmanlığımızla"örteceğimizi sanıyoruz.
Kürtler yakılırken senin nefretin azalıyorsa bu hava bu mevsim sürdükçe yangın senin de kapına gelecektir. Ki tak geliyor bile.
Savaş suçu işleyen herkes bir gün yargılanmalıdır. Adalet yerini bulmalı, yoksa ne acı biter ne vicdanlar rahatlar.
***Benim de yakasım var,ama memleketi değil.her bombalamadan sonra kendin(c)e bir yasa çıkartanı.
Şimdi de"terörün tanımı yeniden yapılmalı"demiş.
Çektiğimiz acılar öldüğümüz çocuklar yetmedi.
***Sen hangi Huzur'dan bahsediyorsun BAŞKAN.
Bu akşam Türkiyenin her köşesinde yüksekova'dan Ankara'ya, Diyarbakır'dan Trabzona hemen her evde acı var.
Gencecik insanlar anneler babalar evlatlar arkadaşlar dostlar kadınlar çocuklar öldürülüyoruz. Ve herkes bir şekilde acıya dahil edilmişken
Bize huzur mu soruyorsunuz.
Yoksa siz ve Numan sözcü "huzurumuzu bozamıcaklar" derken saray(ın)dan mı bahsediyorsunuz." (bunu dediler 4gün sonra istiklal caddesinde bir bomba daha patladı)
****
Derinlerde
Bu ara rüyalarımda herkes gidiyor ve beni olaya dahil etmiyorlar.
Tıpkı geçmiş yıllarda yönelimimden dolayı dışladıkları gibi bir hisle uyanıyorum.
9 Mayıs 2016 Pazartesi
haber ve yorum proğramları izlemiyorum
2 haftadan daha uzun süredir hiç bir haber proğramını baştan sona izlemedim. zaplarken ahmet ve erdoğan gelenleri zaten pas geçiyorum. Durmaksızın yalan dinlemeye sinir bozucu tahlillere ihtiyacım yok...
sadece sosyal medyaya bakıyorum.
Duydum ki;memleketin birinde Anayasa ihlal edilmiş ama ihlal edene kimse bir şey diyemiyormuş.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)